HAMZA NİGARİ AMASYA KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA MERKEZİ

Aşk Şairi Seyyid Nigârî

Muhsin YOLCU

Hicretin ikinci yılında, baskılardan dolayı uzak yerlere gitmeye mecbur bırakılan ehl-i beytten bazı aileler yurt edinmek için Kafkasya’yı tercih etmişlerdi. Bu bölge yönetimleri, söz konusu ailelere değer vermişler, bu ailelerden vergi almamışlar ve askerlikten muaf tutmuşlardı. Seyyid olduklarına dair ailelere berat vermişlerdi. İşte bu ailelerin torunlarından biri olan Seyyid Nigârî de bu coğrafyada, Karabağ’a bağlı Perküşad kasabasının Cicimli köyünde 1805 yılında dünyaya geldi. Babası Seyyid Emir Paşa, annesi ise Hayrünnisa Hanım’dı.

“Nesl-i İsmail’sin aslı Arab / Âl-i Muhammed’sin âl-i nesebsin / Müntehâbsın silsile-i zehebsin / Ey Seyyid Nigârî ey Karabağî ” dörtlüğünde Seyyid Hamza Nigârî, kendisinin Peygamberimizin soyundan olduğunu belirtir. Âlim ve salih bir insan olan babası Emir Paşa’ya paşalık unvanı, dedesi Rükneddin Paşa’dan geçmiştir. Babası Dağıstan’da siyasi sebeplerden dolayı şehit edildiği zaman Seyyid Hamza Nigârî, henüz dokuz aylık bir bebekti.
Küçük yaştan itibaren Seyyid Hamza’nın eğitim ve terbiyesine önem verilmiştir. Özellikle annesi onun eğitimi için medreselere gitmesini sağlamıştır. Arapça ve Farsça öğrenmiş olan Mir Hamza Nigârî, on beş yaşından sonra Karabağ’da Karapirim Köyü’ne giderek Karakuş Mahmut Efendi’den ders almaya başlar. Birkaç yıl Şeki tarafına giderek Küçük Dehne denilen yerde Şikest Abdullah Efendi’nin rahle-i tedrisinden geçer.

Seyyid Nigârî, Şirvân’ın Şamahı ve Şeki kasabalarında eğitimini tamamladıktan sonra bir mürşid bulabilmek için yollara düşer. 1830’lu yıllarda Mevlana Halid-i Bağdâdî Hazretlerinin şöhretini işiterek Harput’a gider. Burada Mevlânâ Halid-i Bağdâdî’nin 1826’da Şam’da kolera sebebiyle vefat etmiş olduğunu öğrenir. Bir gece rüyasında gördüğü Hazret-i Ali’nin isteğine uyarak Halid-i Bağdâdî’nin talebelerinden Şeyh İsmail Şirvânî’ye intisab etmek üzere Şirvân bölgesindeki Kürtemiri’ye gider ve şeyhe intisap eder. Ruslar Şeyh İsmail Şirvânî’yi bir müddet sonra Sibirya’ya sürer. Müritleri yardımıyla Sibirya’dan kaçmayı başaran İsmail Şirvânî, Sivas’a yerleşir.1

Sivas’ta sülûkunu tamamladıktan sonra İsmail Şirvânî’yle birlikte Amasya’ya gelir. Amasya’da Şeyh İsmail Şirvânî’nin dergâhında tarikat terbiyesine ve tahsiline devam eder. Amasya Gümüşlü Medresesi’nde dersler alır ve hâlvete girer. Seyyid Nigârî, mürşidinin izniyle Konya’ya gider. Mevlânâ’nın türbesinde erbain çıkarır. Daha sonra Mekke ve Medine’ye giderek ziyaretlerde bulunur, buralarda da erbain çıkarır. Kudüs ve Şam’ı da ziyaret ettikten sonra tekrar Amasya’ya döner. Seyyid Nigârî, mürşidine bir yıl kadar hizmet ettikten sonra irşad için icazet alır.2
1948’de Şeyh İsmail Şirvânî’nin halifesi ve Nakşibendi tarikatının tanınmış mürşitlerinden biri olarak Karabağ’ın Perküşad kasabasına gider. Burada tarikat ve hakikat nurlarını yaymaya başlayan Seyyid Hamza Nigârî, Sünni Karapapak (Terekeme) Türklerinin içinde nüfuz ve tesir sahibi olur. Bölgedeki şiî-sünnî çatışmasını önlemeye çalışır.

Allah’ı Muhammed’i Ali seven dostaniyiz
Ne sünniyiz ne şii biz hâlis müselmânız
Çâr yârı isteriz zira ki Mustafa’nın
Dostuna dostuz Allah hasmına hasmaniyiz
gibi mısralarında ehl-i beyt sevgisinin izleri görülür.

Seyyid Nigârî, burada kaldığı süre içinde Emine Hanım’la evlenir ve Siraceddin adlı bir oğlu olur.

Çubuk içen bir zat olan Hamza Nigârî’nin sohbetine bir gün bir sofu gelir. Gelen adam, içinden, “İyi bir hoca ama çubuk içiyor.” diye geçirir. Sohbet devam ederken gelen adam oturduğu yerde uyuyakalır. Uyuklarken kendini asr-ı saadette görür. Rüyasında Resulullah Efendimiz bir sokakta bir yere gitmektedir. Ahâliden gençler, çocuklar gelip Efendimizin elini öperler. Sofu adam Resulullah Efendimizin elini öpmek için davrandığı sırada ayağı bir taşa takılır ve düşer. Düşünce uyanır. Bakar ki Şeyh Hamza Nigârî’nin sohbetindedir. Hamza Nigârî dönüp yüzüne bakar ve “Çubuğuma takılmasaydın Resulullah Efendimizin elini öperdin.” der.3

Seyyid Nigârî, Kırım Muharebesi’ne birçok müridiyle iştirak ettikten sonra Kars tarafından Anadolu’ya geçerek orduya katılır. Savaştan sonra 1851 yılında memleketinden ayrılarak Erzurum’a gelir. Erzurum’un Bakırlar Mahallesi Camii dershanesinde üç yıl kalarak tarikat ve marifet dersi verir. Bu vazifesi sırasında kendisine beş yüz kuruş maaş bağlanır.4 Alvarlı Efe Hazretlerinin babası olan Hüseyin Efendi de Seyyid Nigârî’nin yanında manevî ilimler tahsilini tamamlamak gayesiyle iki erbain çıkartır. Seyyid Nigârî Hazretleri daha sonraları Efe Hazretleri’nin Divanı’na önemli feyiz kaynağı olur.

1854 yılında İstanbul’a giden Hamza Nigârî, buradaki sohbetleriyle kısa sürede geniş bir çevre tarafından tanınır. İstanbul’da kaldığı günlerde Mustafa Reşit Paşa ile görüşür. Paşa, kendisine Fatih’teki Emir Buhârî Dergâhı’nın şeyhliğini teklif ettiyse de Seyyid Hamza Nigârî teklifi kabul etmemiş, aynı yere halifesi Taşâbâdîzâde Mustafa Sabri Efendi’nin atanmasını sağlamıştır.5
Seyyid Nigârî, bir sene kadar İstanbul’da kaldıktan sonra Amasya ve Erzurum’a gelerek hadis ve tefsir dersleri verir. Bu arada hanımını ve oğlu Siraceddin’i de memleketinden getirtir ve 1865’te Amasya’ya yerleşir. Burada irşat ve ilim tedrisi ile meşgul olur. 1875 yılında oğlu Siraceddin vefat eder.

Zamanla yayılan şöhreti ve cemaatinin büyüklüğü Amasya’nın ileri gelenlerini rahatsız etmeye başlar. Amasya müftüsü Hacı İsa Efendi, Seyyid Nigârî’ye bağlandıktan sonra görevinden istifa eder. Daha sonra bu göreve Seyyid Nigârî’nin atanması, kendisinin yerinde gözü varmış zannına kapılan Hacı İsa Efendi’yle aralarının açılmasına sebep olur. Siyasi güç oluşturduğu yolundaki tevzirât sebebiyle İstanbul’a çağrılır ve Amasya’yı terk etmesi istenir. Bunun üzerine 1878’de Merzifon’a çekilir. Orada irşat ile meşgul olmaya devam eder. Fakat Amasya’da kazandığı şöhret ve nüfûz bazı kimseleri hâlâ rahatsız etmektedir. İsyan edecek diye çıkartılan dedikodular sonucunda 1883’te Mir Hamza Nigârî hakkında bir mazbata düzenlenerek, irade-i padişah ile Merzifon’dan çıkarılıp İstanbul’a gönderilir.6

İstanbul’da altı ay kaldıktan sonra yine hakkında ikinci defa bir mazbata düzenlenerek Anadolu’ya sevk kararı alınır. Harput’a sürgün edilir.

1886 yılında Harput’a giden Seyyid Nigârî burada bir buçuk sene kadar yaşadıktan sonra 1888 yılının Muharrem ayında Hakk’ın rahmetine kavuşur. Vasiyeti gereği cenazesi sevenleri tarafından Amasya’ya getirilerek Bayezid Mahallesi’nde hazırlanan kabre konur. Bu kabrin etrafında daha sonraları Azerbaycan’dan gelen yardımlarla amcasının oğlu Mir Hasan tarafından bir camii ve türbe yapılır. O dönemde uzun süren yolculuğa rağmen cenazesinin çürümemesi onun kerameti olarak gösterilir.

Amasyalı şair Sebâtî, Seyyid Nigârî’nin ölümü üzerine
“Hatif-i gaybi getirdi söyledim tarihini
Gitti hayfâ cihândan mürşîd-i âğâhımız”
tarihini düşmüştür.

Rivayete göre Seyyid Hamza, dokuz yaşlarındayken Karabağ hanedanından Nigâr Hanım isminde ilâhî aşka düşmüş bir kadını rüyasında görür ve ona âşık olur. Bundan on yıl sonra ilim tahsili için Şirvan’a giderken bir handa Nigâr Hanım’la karşılaşır. Nigâr Hanım’ın “Gördüğün rüya hatırında mıdır?” demesiyle cezbeye kapılır. Tahsilden sonra aşk-ı mecâzî aşk-ı hakikîye dönüşür. Bu hadise Seyyid Nigârî’nin manevi terakkisine sebep olduğu için “Nigârî” mahlasını alır.7 Seyyid Nigârî’nin Türkçe Divân’ından başka Farsça Divân’ı, “Fütühât-ı Mekkiye’ye Tevzihat” ve “Nigârname” isimli eserleri de vardır.

Seyyid Nigârî’nin Azeri Türkçesiyle yazmış olduğu Divan’ı halifelerinden Erzurumlu Puslu Mahmut Efendi’nin himmetiyle 1885’te İstanbul’da Süleyman Efendi Matbaası’nda; 1910 yılında Hacı Musa Efendi tarafından Tiflis’te Gayret Matbaası’nda olmak üzere iki defa basılmıştır.

Şiirlerinde kelimeleri ustalıkla seçip kullanan Seyyid Nigârî, vezin olarak çok başarılı değildir. Divan edebiyatına ait mazmunları eserlerinde çokça kullanır. Mürettep Türkçe Divan’ının tek yazma nüshası Ankara Milli Kütüphane’de Yz. A. 5181 numarayla kayıtlıdır. Bu Divan’da 643 gazel, 129 rübai, 48 kıt’a, terkib-i bent şeklinde yazılmış 28 bentlik sâkiname, 21 terkib-i bent, 18 terci-i bent, 5 tahmis, 3 müstezat, 49 adet hece ölçüsüyle yazılmış şiir, 1 mektup, Çayname ve Menâkib-i Seyyid Nigârî isimli iki mesneviden oluşmuştur.8

Seyyid Nigârî, tarikata girdikten sonra hem aruz ölçüsüyle, hem hece ölçüsüyle şiirler söylemeye başlar. Seyyid Nigârî’nin şiirleri geniş halk kitleleri tarafından beğenilerek sohbet ve zikir meclislerinde ezberlenip okunur. Seyyid Nigârî, bu şiirleri vasıtasıyla Doğu Anadolu’da çokça tanınır.

Nigârî’nin Azerbaycan’da bulunduğu sırada müritleri arasında Ağa Rasim, Dilbâzî, Şahnigâr, Hanım Rencur, Hacı Mecid Efendi, Kadı Mahmud Efendi birçok şair yetişmiştir. Seyyid Nigârî, için her şey aşktan gelir. Üstadı İsmail Şirvânî, Seyyid Hamza için “Mîr Hamza, aşk-ı ilâhî ile mahv-ı vücûd etmiştir. Anın mürşîdi aşktır.” demesi onun üstadının “aşk” olduğunu anlatır.

Dipnotlar
1. Bezbân-ı Türkî Divân-ı Seyyid Nigârî, Haz. Kurtuluş Altunbaş, 2004 İstanbul.
2. Divân-ı Seyyid Nigârî, Azmi Bilgin, Kule İletişim Yayınevi 2003.
3. http://sadiky.blogspot.com./2007/05/turul-inaner-sinema-bir-ibret-ve-hikmet.html
4. Seyyid Nigârî Divanı Muzaffer Akkuş, Niğde Üniveristesi Yayınları, 2001.
5. Seyyid Nigârî Divanı Muzaffer Akkuş, Niğde Üniveristesi Yayınları, 2001.
6. Bezbân-ı Türkî Divân-ı Seyyid Nigârî, Haz: Kurtuluş Altunbaş, 2004 İstanbul.
7. Seyyid Nigârî Divanı Muzaffer Akkuş, Niğde Üniveristesi Yayınları, 2001.
8. Seyyid Nigârî Divanı Muzaffer Akkuş, Niğde Üniveristesi Yayınları, 2001.

 

MİR HAMZA NİGARİ AMASYA KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA MERKEZİ

MİRAS DERNEĞİNİN FOTOLARI LİNKİ

http://www.facebook.com/pages/SEYY%C4%B0D-M%C3%8ER-HAMZA-N%C4%B0G%C3%82R%C3%8E/111831058059#!/mirasictimaibirlik

AVAZ TV YAYINI VİDEOSU MİR HAMZA NİGARİ BU LİNKTE

http://www.youtube.com/watch?v=9CsII0i-HPM

Terci’-bend-i Seyyid Mir Hamza Nigarî

1.         Sana ey tâc-ı serim/ şâh-ı şerî‘at mı diyem

Efser-i dîn mi vü/ yâ cukka-i millet mi diyem

2.         Kamer-i leyle-i isrâ mı /hidâyet mi diyem

Sâyir-i ‘arş-ı berîn/ tâyir-i kudret mi diyem

3.         Gül-i gülzâr-ı safâ /bülbül-i ülfet mi diyem

Der-i deryâ-yı vefâ/ kân-ı sehâvet mi diyem

4.         Kulzüm-i lutf mı / yâ kûh-ı kerâmet mi diyem

Ni‘met-i mahz mı/ yâ ‘âleme rahmet mi diyem

5.         Bilmezem ‘aynına âfet /sana sûret mi diyem

Şaşmışam vasfda âyâ / buna hayret mi diyem

6.         Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem

Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem

1.         Gark-ı deryâ-yı günâham / eger ey tekyegehim

Gam degül lutfunıla kim / bana neyler günehim

2.         Bulmuşam çâre-i mihrinle/ ki ey rûy-ı mehim

Feyz-i çeşminden alur  dârû / derûn-ı tebehim

3.         Kaşların şâm u ruhın / vakt-i seher secdegehim

Şâm nâlemle yanar / âhımıla subh-gehim

4.         Pây-mâl eyle bu ser-geşteni/ kim hâk-ı rehim

Dolanam başına göster yüzün/ ey serv-i sehim

5.         Olmasun dîde-i ter / gayra olursa nigehim

Kalmışam mahz-ı tereddüde/ ki ey pâdişehim

6.         Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem

Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem

1.         İştiyâkın giceler / ‘âşıkı bîdâr eyler

Mest çeşmin hevesi / mâil-i dîdâr eyler

2.         Kâkülün tâlib-i sevdânı / hevâdâr eyler

Dili şehdâb-ı lebin  / zevki şeker-hâr eyler

3.         İltifâtın nazar ehlini / haber-dâr eyler

Mey-i sermest gözün / gãfili hüşyâr eyler

4.         Gamzen erbâb-ı dili /  sâhib-i esrâr eyler

Tûtî-i tab‘ı lebin şevki / şeker-hâr eyler

5.         İdemem vasf seni / ‘aşk-ı şirînkâr eyler

Tab‘-ı ter ey gül-i ter / şevk-ıla tekrâr eyler

6.         Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem

Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem

1.         Tab‘-ı Hassânıma her şâ‘iri /yeksân dimezem

Sıfatın söylerem er korkarım/ âsân dimezem

2.         Sana Kur’an dimese / men sene insân dimezem

‘ Ârızın mushaf-ı Mevlâ /nice Kur’an dimezem

3.         Sana cân virmeyene  /sâhib-i îmân dimezem

Cân nedir kim anı ey büt /sene kurbân dimezem

4.         Cân fedâ olmasa / kurbânın olam cân dimezem

Gayrı peykân-ı gamın derdime / dermân dimezem

5.         Seyf-i Mevlâ kaşına / yay-ı Nerîmân dimezem

Âşikãre diyirem  / bu sözi pinhân dimezem

6.         Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem

Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem

1          Ne gam Ahmed-i muhtâr / ki gam-hârımdır

Râh-ı sevdâda Muhammed / ki mededkârımdır

2          Dem-be-dem şîr-i mahabbet / ki hevâdârımdır

‘Aşk-ı mahbûb-ı Hudâ kim /  heme dem yârımdır

3          Hıdmet-i şâh-ı melâhat / ki güzel kârımdır

Medhin ey dilber-i zîbâ / şirîn ezkârımdır

4.         Deheninden ne diyem / cân gibi esrârımdır

Vasf-ı şehdâb-ı lebin / bâ‘is-i eş‘ârımdır

5.         La‘line virmege cân / şevk-ıla efkârımdır

Şeş-der-i hayret-i sevdâda / bu güftârımdır

6.         Sana Ahmed mi /Muhammed mi / mahabbet diyem

Yoksa mahbûb-ı Hudâ  /şâh-ı melâhat mı diyem

1          ‘Ârızın Mîr Nigârî / ki temâşâ eyler

İltifât eylemez agyâra / tehâşâ eyler

2          Gül-i gülzâra nazar eylemez / hâşâ eyler

Gülşen-i ‘aşkını ey gonçe / ki me’vâ eyler

3.         Mest ü lâ yu‘kal özin / bülbül-i şeydâ eyler

Meyl-i serv eylemez / ol kãmet-i bâlâ eyler

4.         Reh-güzârında özin / bî-ser ü bî-pâ eyler

Hâk-i râh-ı kademin / ol ki musallâ eyler

5.         Şîşe-i çeşmimi / ol kühl-i mücellâ eyler

Senden ey mâh seher ü şâm / temennâ eyler

6.         Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem

Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem

Mir Hamza Nigarî

Hamza Nigari Amasya Kültürünü Araştırma Merkezi

Amasya Üniversitesi

 

MİR HAMZA HAKKINDA YAZImir HAMZA HAKKKINDA YAZI

MİR HAMZA NİGARİ  SEMPOZYUM ÖZETİ  BİLDİRİ BELGESİ-ÖRNEĞİ

BİLDİRİ BELGESİ-ÖRNEĞİ MİR HAMZA

MİR HAMZA NİGARİ SEMPOZYUNU HAKKINDA GÖRÜŞLER

MİR HAMZA NİGARİ SEPOZYUMU BİLDİRİLERİ LİSTESİ

nigari-fuzuli-karşılaştırma-BİLDİRİ-SON-ŞEKLİ3

Bu yazı Ebced, KARİKATÜR, Makalelerim, Moleküler Edebiyat, Şiirlerim kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.