Amasya’nın Gülü Mihrî Hatun

ŞEHİR YÜZLÜ ADAMLAR
Amasya’nın Gülü Mihrî Hatun
Dr. Metin HAKVERDİOĞLU
Amasya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
15. yüzyılda Amasya’da yetişen bir gül adeta bu şehirle özdeşleşmiştir. Mihrî adındaki bu şaire, hem kendi asrının hem de kendinden sonraki asırların ender kadın şairlerinden biridir. Devrin Amasya kadısı ve Belâyî mahlaslı şairi olan bir babaya sahip olmak onun en büyük avantajı idi. O, bir şehrin en parlak yüzü olmayı ve bugünlerimize de ışıklarını, şiirleri ile taşımayı başarmış bir şahsiyettir.
İlginçtir, Mihrî, bizim ön yargılarımızı yıkmak için bir divan yazmış gibidir. Divan şiiri hayattan kopuktur, şehri ile ilgilenmez, şehrinin ilginçliklerinden hiç bahsetmez deriz. Bakın Mihri bu ön yargıyı Amasya’nın Gülü unvanını hak ederek nasıl yıkıyor:
Şehir-i Amâsiyye’de bir ḫūb u ra‘nâ gül-‘izâr
Her ṭarafda cân u dilden ṣad-hezâr ‘uşşâḳı var
Çevresinde dâ’ire çekmişdür anuñ kūh-sâr
Ḥâledür kim devr idüpdür mâh-ı tâbânı dürüst (MD. Murabba: 8/8)

Amasya’nın Gülü Mihrî, yaşadığı şehri herkesin dikkatini çeken dağları ile anmakta ve tasvir etmektedir. Şair sevgili ile birlikte sevgilisinin diyarı olan Amasya’yı da methetmektedir. “Çevresinde dâ’ire çekmişdür anuñ kūh-sâr” tabiri onun güzel bir gözlemidir. “Dağlar onun çevresinde bir daire çekmiştir ve o bir gül bahçesi içindeki güzel yüzlü sevgilidir.”
Amasya’dan çıkan insanların buradan daha güzel buldukları ve gitmeye değer diye söz ettikleri tek yer İstanbul’dur. Âlimler, şairler, hattatlar hep aynı ön kabulle Amasya’nın bir üstü yer olarak sadece İstanbul’u görmüşlerdir. Hattat Hamdullah, Taci Çelebi, Abdurrahman Çelebi gibi devrin tüm âlim ve sanatçıları bu yolu takip etmişlerdir. Mihrî de onlara katılmak istemiş ve şiirinde bu isteğinden şöyle bahsetmiştir:
Geçmiş ki ḥayıf Mihrī Amâsiyye’de ‘ömrüñ
Ḳostantinide ‘âḳil isen gitme ḳal imdi (MD. Gazel: 178/7)

Mihrî, gözlemleri ve bunları şiirinde yansıtması ile bizi şaşırtmaya devam etmektedir. Aşağıdaki beyitler Amasya’nın bugün de meşhur olan Kurtboğan Baba evliyası içindir. Künicek denilen yerdeki bu türbe halen ziyaret edilmekte ve ünlü Akşemseddin’in babası Şerafeddin Hamza’yı kubbesi altında muhafaza etmektedir.
Bu maḳâmın ismini gerçi dimişler Künicek
Dillere virür ḥayât-ı âb u revân göricek

Müzdine Aḳ Şems-i Din’üñ vir ṣalâvat ḳıl du‘â
Ḳurtarur ‘iṣyândan ol seni himmet idicek (MD. Gazel: 89/1 ve 7)

Gittiği yerleri tasvir etmeyi çok seven Amasya’nın Gülü Mihrî, o zamanlar Amasya’ya bağlı bir yer olan Ladik’i de ziyaret etmiştir, tabii ki orayı da harika bir murabba ile tanıtmıştır. Ladik’te ünlü olan Seyyid Ahmed-i Kebîr Hazretlerini ziyaret etmeyi ihmal etmemiştir.
Yapılmış bir serîr-i ‘âlî eyvân
Yeşil yapraklar olmış ana seyvân
İçindedür anun ol şah-ı devrân
Ne hoş yaylak imiş bu şehr-i Lâdik

Bir ön yargımızı daha Mihrî Hatun’a kırdıralım: 15. yüzyılda kadınlar pasif insanlardı, hele divan şiirinde kadın, güzellik unsurundan, canan olmaktan öte geçemeyen bir nesneydi. Amasya’nın farklı karakteri Mihrî, bakın kadın erkek eşitliğinden o yüzyılda nasıl bahsediyor ve bizim ön yargılarımızı ortaya koyup nasıl bir bir yıkıyor:
İşidüp ṭa’ñ itmeye her bī-ḫaber
Mihrinüñ ḳalbine gelmeye keder

Çünki nâḳıs ‘aḳl olur dirler nisâ
Her sözüñ maġrūr ṭutmaḳdur revâ

Līk Mihrī dâ‘inüñ ẓannı budur
Bu sözi der ol ki kâmīl usludur

Bir mü’enneẟ yegdurur kim ehl ola
Biñ müẕekkerden ki ol na-ehl ola

Bir müenneẟ yeg ki ẕihni pâk ola
Biñ müẕekkerden ki bī-idrâk ola (Tazarruname: 14/10-12)

“Haberi olmayanlar işitip de ayıplamayalar, bu yüzden Mihri’nin kalbine keder gelmeye.”
“Kadının aklı kısadır dedikleri için sözü daima en doğru ve güzel şekilde kullanmak gerekir.”
“Lakin dost Mihrî’nin düşüncesi şudur: Bu sözü söylüyorsa o kamildir ve akıllıdır.”
“(Yine düşüncesi şudur) Bir kadın işinin ehli ise bin tane ehil olmayan erkekten üstündür. O, tercihe şayandır.”
“(Yine düşüncesi şudur) bir kadının zihni açıksa, yani zeki ise tercihe şayandır bin tane aptal erkekten.”
Bir şehir düşünün ki 15. yüzyılda bu denli değişik fikirler ortaya koyan bayan şairler yetiştiriyor. Bir şehir düşünün ki kadınını bu kadar iyi eğitimden geçirebiliyor. Bir şehir düşünün ki şehzadelerin etkisi ile topluma da yüksek bir kültür aşılıyor. İşte Mihrî Hatun gencecik yaşına rağmen- (1460? – 1506 ) 46 yaşında vefat etmiştir- bu kültürü alabilmiş, mükemmel bir divan yazmış, Arapça ve Farsça öğrenmiş, kadınlar hakkında ilmihaller yazmış ve en ilginci hem divan şiirinin hem de kadın haklarının sınırlarını genişletmiştir.
Örneğin Necati Bey’e yazdığı mektuplar ve bu mektuplarda gönderdiği nazireler Necati Bey’i dahi bazen kızdırmıştır:
İy benüm şi‘rüme naẓire diyen
Çıḳma râh-ı edebden eyle ḥaẕer
Dime ki işte vezn ü ḳâfiyede
Şi‘rüm oldı Necâtiye hem-ser
Ḥarfi üç olmaḳ ile ikisinüñ
Bir midür fi’l-ḥaḳīḳa ‘ayb u hüner”
Amasya’da yemeklerin vazgeçilmezi olan soğan ve sarımsak dahi onun şiirinde yerini almış, divan şiirinin ve kendi şiirinin hayata sırtını dönmediğini bir kez daha göstermiştir:
Gülsitânuñda çün eẓhâr olmadum ben dostum
Bostânuñda peyâzū ẟūm olaydum ḳâşki (MD. gazel: 196/3)
“Dostum, gülistanında madem çiçek olamadım, keşke en azından bostanında sarımsak ve soğan olaydım.”
Şimdiki ḫalḳın ḳatuñda Türklükdür i‘tibâr
Keşlü tarḥânalarıñda ẟūm olaydum ḳâşki (MD. gazel: 185/7)
“Şimdiki halkın katında itibar kaynağı Türklüktür. Ben senin yoğurtlu tarhananda sarımsak olaydım keşke. Bu bana yeterdi.”
Şu erkekçe edada ise Mihrî, 16. yüzyılda gelecek olan Bağdatlı Ruhî’yi müjdeliyor:
Şimdiden girü cihân ḫūblarınuñ varına yuf
Ḳurı da‘vâlar ile itdügi iḳrârına yuf

Eyü çekdüñ bularuñ cevr-i cefâsın be yüri
Nice bir yalvaralum yârına aġyârına yuf ( MD. gazel: 76/2-3)

Nihat Sami Banarlı’nın tespiti ilginçtir:
“Mihrî, şiirlerinde klasik terbiyenin ve divan kültürünün inceliklerine uyarak bu şiirleri üstatların yolunda, onların mazmunları; onların söz ve mana sanatlarıyla söylemiş, fakat aynı şiirlere onları söyleyenin bir kadın şâir olduğunu hissettiren, şahsi ve samimi bir ifade vermeğe de muvaffak olmuştur.”
Sonuç olarak, Mihrî Hatun, Amasya’nın 15. Yüzyıldaki en ilginç simasıdır. Aynı zamanda Amasya’nın o devrinin aynasıdır. Evrensel, yöresel, güncel ve kadınsı pek çok mesaj onun divanının dizeleri arasından meraklılarına gülümsemeyi beklemektedir. Fakat ne acıdır ki, bugün Mihrî Hatun’un mezarı dahi yerinde değildir. Yeri tespit edilmiş, mermer sandukası bulunmuş ve Amasya’nın hafızası adına derhal yerine yerleşmeyi bekleyen mezarı, yıllardır ilgisizliğin kurbanı olarak boynu bükük beklemektedir. Amasya’nın parlak ve nadide yüzü bir gün mezarına kavuşmayı dilemektedir.

Kaynakça:
Arslan, Mehmet; Mihrî Hâtun Divânı, Amasya Valiliği, 2007.

Banarlı, Nihat Sami; RTET. MEB. Yay., C.1, Ankara 1970.

Çavuşoğlu, Mehmed; Necatî Bey Divânı’nın Tahlîli, İstanbul 1971.

Gibb, E.J.Wilkinson, Osmanlı Şiir Tarihi, Ankara: Akçağ 1999.

Hakverdioğlu, Metin; Mihrî hatun Divanı (İnceleme- Metin), Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış), Ahmet Yesevi Ünv., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1998.

Ipekten, Haluk; Eski Türk Edebiyatında Edebî Muhitler MEB. Yay., İstanbul 1996.

Ipekten, Haluk; Mustafa İsen Tezkirelere Göre Divân Edebiyatı İsimler Sözlüğü Kültür Bak. Yay., Ankara 1985.

Mehmet Zihni(1295), Meşa’irün-Nisa, İstanbul.

Mehmet Zihni(1295), Meşa’irün-Nisa, İstanbul.

Müştakova E. İ. (1967), Mihrī Hâtun Divanı, Moskova.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Mihrî Mad. C. 2, Dergah Yay. İstanbul 1986.

Uraz, Murat (1941), Kadın Şâirlerimiz, İstanbul.

Bu yazı Makalelerim kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.