شيخ سّيد حاجى مير حمزه نكارىٰ قره باغى
HAMZA NİGARİ PANEL KONUŞMASI
Mir Hamza Nigarî’nin Edebî Yönü
Değerli Konuklarımız,
Ben bu konuşmamda Mir Hamza Nigarî’nin edebî yönünden bahsetmek istiyorum. Öncelikle şunun altını çizmeyi gerekli görüyorum: Mir Hamza Nigarî, tasavvufî ve dinî kimliği ile daha fazla ön plana çıkmıştır; ancak bu, onun şairlik yönünün zayıflığından değil bizim algılarımız ve çalışmalarımızın o yönlere kanalize olmasından ileri gelmektedir.
Şunu rahatça söyleyebiliriz: Hamza Nigarî, Türk edebiyatında müstesna bir yere sahip divan şairlerinden biridir. O orta derecede bir değere sahip iki divanın; mükemmel bir mesnevinin sahibidir. Orta derece ifadesi belki dikkat çekmiştir. O devrin orta dereceye haiz divanı demek bu devirde üzerinde çalışma yapan bir insanın profesör olabildiği divan demektir. Yani şiir kalitesi tartışılmaz; ancak devrindeki değerlendirme kriterlerine göre bazı özellikleri farklı şiirlerle dolu divan demektir. Buna birkaç aruz kusuru veya şiirde konuyu, işlenişin önüne çıkaran bazı manzumeler sebep olarak gösterilebilir.
Yeri gelmişken şunu da belirtmek gerekir, Hamza Nigarî, gerçek bir âlimdi; o Fuzulî’nin yolundan giden bir şairdi ve “İlimsiz şiirin temelsiz duvara” benzediğini ondan öğrenmişti. O devride şiir yazmak ve divan oluşturmak, aynı zamanda mükemmel Farsça ve Arapça bilmek, dinî ilimleri hıfz etmiş olmak, bedii beyandan nasibedâr olmak ve pozitif ilimlerden de haberdar olmak demekti. Yani biz kafamızdaki kalıplaşmış “şeyh” imgesi ile onu softa, yobaz, gerici ve kapalı bir şahsiyet olarak şekillendirebiliriz. Resmine bakınCa ürperebiliriz; ancak bugün bu kadar ilim sahibi bir insan görsek önünde tazimle eğilmekten şeref duyarız. Bir Yahya Kemal, bir Mehmet Akif, bir Necip Fazıl ile karşı karşıyayız. Onlar gibi giyinmiş ve arz- ı endam etmiş olsaydı herhalde günümüzün en değerli şairi, âlimi, fazılı, profesörü olurdu.
Profesör Doktor İskender Pala bu büyük şair için şöyle diyor:
“Mir Hamza Nigarî adı lügatte bir kelime olsaydı, karşısında mutlaka “aşk” yazıyor olurdu. 88 yıllık ömrünü bir tek aşka, Bir Tek aşkına sarf etmiş bu gönül derinliği olan şeyh, hiç şüphe yok ki XIX. Yy. Türk tasavvuf muhit ve edebiyatının en önde gelen isimlerindendir. Hayatının çoğunu geçirdiği Doğu Anadolu ve Kuzey Azerbaycan’da hâlâ anneler, çocuklarına onun aşk dizelerinden ninniler söylemektedirler. Zira onun sözüdür:
Tâlibe gûşe-i vahdet gibi mekteb olmaz
Perveriş eylemeye aşk gibi eb olmaz (Türkçe Divan g. 305)”
Bu beyti açıklarsak onun sosyal hayat ile ilgili küçücük bir manzume ile neler ortaya koyabildiğini fark edebiliriz.
“Bir talebe için yalnız başına bir köşeye çekilip dersine çalıştığı bir mektepten daha üstünü olamaz. (Yani, bugün en çok şikayet ettiğimiz husus: yavrucuğum odana çekil de konularını tekrar et.) Çocuğun serpilip gelişmesi için de aşk gibi bir ata asla olmaz. (Yani bir gencin pişmesini babasından çok kalbindeki aşk gerçekleştirir. Tabi bu aşkın Allah aşkı olması asıl hedeftir. )
Beytin tasavvufi anlamı ise şöyledir: Eğer Allah’tan bir feyz-i ilahî talep ediyorsan bu konuda bir uzlet köşesine çekilmekten daha iyi bir eğitim bulunmaz. Bu yolda ilerleme kat etmek için ise aşk denen babanın elinde büyümek gerekir.
Aşk hususu divan şiirinde daimâ iki taraflı kullanılmıştır; okuyan ilk önce mecazi aşkı anlar, sonra derine indikçe ilahi aşkın kast edildiğinin farkına varır. Kabukta kalmayı içine sindirebilenler kadeh, şarap, meyhane, saki kelimeleri ile gerçek bir içki âlemini tahayyül edebilirler; ancak bir şeyhin, bir şeyhülislamın, bir halife padişahın bunu o kasıtla söylemediğini her önyargısız insan kabul eder. Bakınız aşk şairi Nigari ne diyor:
Alıptır cânımı gamze düşüptür gönlüme lerze
Her bir âşık Seyyid Hamza her bir dilber Nigâr olmaz
(Türkçe Divan, g.295 )
Mir Hamza Nigari’nin sanatı üzerinde en derin incelemeleri yapan değerli hocamız Pervana Bayram, şairimiz hakkında şu tespitleri ortaya koyuyor:
“Nigarî’nin Poetikası:
Türkçe ve Farsça olmak üzere iki divan, iki tasavvufî mesnevi, Menakıp ve Tavzihat sahibi olan şairin eserlerinde klasik şairlere has bütün Şark edebiyatının şekil ve muhteva özellikleri bulunmaktadır.
Şekil bakımından yaptığı yeniliklerde daha çok Mevlana Celalettin Rumi ve Nâbî’nin divan tertip sisteminden etkilenmiştir.
Divandaki gazel sayısı ortalama 642, bütün nazım şekilleri ile yazılan şiirlerin toplam sayısı ise 842’dir. Hece ölçüsü ile de şiirleri vardır.
Nigârî’nin şiirlerinin konusu daha çok ilahî, kısmen de beşerî aşk, dinî-tasavvufî konular, insan ve cemiyet, yaşadığı çağa münasebet olarak tasnif edilebilir. Divanındaki gazeller, kaside, terkib-i bent ve terci-i bentler genellikle tasavvufî konuda yazılsa da şairin beşerî aşkı, beşerî sevgiliyi anlatan şiirleri de çoktur.
Şairin üslubu samimi ve etkileyicidir. Özellikle gazellerinde sevgili ile yüz yüze konuşurmuşçasına bir üslup kullanmıştır.”
Onun en sevdiği insan şüphesiz ki Hz. Peygamberdir. O’nunla da yüz yüze konuşurmuş gibi bir üslup kullanarak şöyle muhabbet etmektedir:
Mir Hamza’ın Peygamberimizin Aşkı ile Yazdığı İçli Şiiri
Terci’-bend-i Seyyid Mir Hamza Nigarî
1. Sana ey tâc-ı serim/ şâh-ı şerî‘at mı diyem
Efser-i dîn mi vü/ yâ cukka-i millet mi diyem
2. Kamer-i leyle-i isrâ mı /hidâyet mi diyem
Sâyir-i ‘arş-ı berîn/ tâyir-i kudret mi diyem
3. Gül-i gülzâr-ı safâ /bülbül-i ülfet mi diyem
Der-i deryâ-yı vefâ/ kân-ı sehâvet mi diyem
4. Kulzüm-i lutf mı / yâ kûh-ı kerâmet mi diyem
Ni‘met-i mahz mı/ yâ ‘âleme rahmet mi diyem
5. Bilmezem ‘aynına âfet /sana sûret mi diyem
Şaşmışam vasfda âyâ / buna hayret mi diyem
6. Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem
Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem
1. Gark-ı deryâ-yı günâham / eger ey tekyegehim
Gam degül lutfunıla kim / bana neyler günehim
2. Bulmuşam çâre-i mihrinle/ ki ey rûy-ı mehim
Feyz-i çeşminden alur dârû / derûn-ı tebehim
3. Kaşların şâm u ruhın / vakt-i seher secdegehim
Şâm nâlemle yanar / âhımıla subh-gehim
4. Pây-mâl eyle bu ser-geşteni/ kim hâk-ı rehim
Dolanam başına göster yüzün/ ey serv-i sehim
5. Olmasun dîde-i ter / gayra olursa nigehim
Kalmışam mahz-ı tereddüde/ ki ey pâdişehim
6. Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem
Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem
1. İştiyâkın giceler / ‘âşıkı bîdâr eyler
Mest çeşmin hevesi / mâil-i dîdâr eyler
2. Kâkülün tâlib-i sevdânı / hevâdâr eyler
Dili şehdâb-ı lebin / zevki şeker-hâr eyler
3. İltifâtın nazar ehlini / haber-dâr eyler
Mey-i sermest gözün / gãfili hüşyâr eyler
4. Gamzen erbâb-ı dili / sâhib-i esrâr eyler
Tûtî-i tab‘ı lebin şevki / şeker-hâr eyler
5. İdemem vasf seni / ‘aşk-ı şirînkâr eyler
Tab‘-ı ter ey gül-i ter / şevk-ıla tekrâr eyler
6. Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem
Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem
1. Tab‘-ı Hassânıma her şâ‘iri /yeksân dimezem
Sıfatın söylerem er korkarım/ âsân dimezem
2. Sana Kur’an dimese / men sene insân dimezem
‘ Ârızın mushaf-ı Mevlâ /nice Kur’an dimezem
3. Sana cân virmeyene /sâhib-i îmân dimezem
Cân nedir kim anı ey büt /sene kurbân dimezem
4. Cân fedâ olmasa / kurbânın olam cân dimezem
Gayrı peykân-ı gamın derdime / dermân dimezem
5. Seyf-i Mevlâ kaşına / yay-ı Nerîmân dimezem
Âşikãre diyirem / bu sözi pinhân dimezem
6. Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem
Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem
1 Ne gam Ahmed-i muhtâr / ki gam-hârımdır
Râh-ı sevdâda Muhammed / ki mededkârımdır
2 Dem-be-dem şîr-i mahabbet / ki hevâdârımdır
‘Aşk-ı mahbûb-ı Hudâ kim / heme dem yârımdır
3 Hıdmet-i şâh-ı melâhat / ki güzel kârımdır
Medhin ey dilber-i zîbâ / şirîn ezkârımdır
4. Deheninden ne diyem / cân gibi esrârımdır
Vasf-ı şehdâb-ı lebin / bâ‘is-i eş‘ârımdır
5. La‘line virmege cân / şevk-ıla efkârımdır
Şeş-der-i hayret-i sevdâda / bu güftârımdır
6. Sana Ahmed mi /Muhammed mi / mahabbet diyem
Yoksa mahbûb-ı Hudâ /şâh-ı melâhat mı diyem
1 ‘Ârızın Mîr Nigârî / ki temâşâ eyler
İltifât eylemez agyâra / tehâşâ eyler
2 Gül-i gülzâra nazar eylemez / hâşâ eyler
Gülşen-i ‘aşkını ey gonçe / ki me’vâ eyler
3. Mest ü lâ yu‘kal özin / bülbül-i şeydâ eyler
Meyl-i serv eylemez / ol kãmet-i bâlâ eyler
4. Reh-güzârında özin / bî-ser ü bî-pâ eyler
Hâk-i râh-ı kademin / ol ki musallâ eyler
5. Şîşe-i çeşmimi / ol kühl-i mücellâ eyler
Senden ey mâh seher ü şâm / temennâ eyler
6. Sana Ahmed mi / Muhammed mi / mahabbet mi diyem
Yoksa mahbûb-ı Hudâ / şâh-ı melâhat mı diyem (Türkçe Divan, terci’- 821).
Tekrir sanatı ise onunla zirveleri zorlamıştır. Onun şiirindeki kadar güzel tekrarlar her şairde görülmez:
Şeb-i mi‘râc melekler didi Allâh Allâh
Bu ne dilber bu ne server bu ne Mevlâ Mevlâ
Savt-ı la‘linle sürûr eyledi ervâh ervâh
Raksdur çerh-i berîn eyledi ‘Îsâ ‘Îsâ
Raksdur dest-i ‘inân eyledi Cibrîl Cibrîl
Zühre çeng urdı felek oynadı bî-pâ bî-pâ
Bu ne ra‘nâ bu [ne] hüsnâ bu ne sûret sûret
Bu ne şekl ü ne şemâil bu ne zîbâ zîbâ
Ne güzel adı güzel vasfı ne Yâsîn Yâsîn
Ne güzel na‘tı güzel nâmı ne Tâhâ Tâhâ (Türkçe Divan g. 12)
Seyyid Nigârî’nin şiirlerinde de hikemî tarzda ifadeler, şairin dünyaya, insana, insan ömrüne, yaşlılığa ve ölüme dair düşünce ve yorumları vardır.
‘Ömrün geçer âh vâh ile kârın olur efgãn
Ger şâm u seher külbe-i hicrâna düşersin
La‘l-i leb-i dildâra heves itme ki zîrâ
Meyl eylesen er ‘âkıbeti kana düşersin (Türkçe Divan g. 517)
O, aynı zamanda döneminin yalancı zahit, vaiz, kadı, sofu ve bu kategorideki birçok insanını da keskin bir şekilde hicvetmiştir. Şairin hedefindekiler daha çok dini yasaklarla donatan vaiz, zahit ve yalancı sûfîlerdir.
Ne görür zâhid-i a‘mâ ne bilür bî-haberân
‘Âlem-i gaybdanam hey’et-i Kibriyâyam men
Âşık-ı gûşe-nişînem ne işim vâ‘iz ilen
Güft ü gû eylemezem enîs-i ma‘yam men
Bende-i âl-i ‘âbâ manzar-ı sıdk-ı bahâ
Mazhar-ı lutf-ı Hudâ sâye-i Mevlâyam men (Türkçe Divan g. 546)
Şair yeri geldiğinde devire, zamaneye de münasebetini bildirmiş, tenkidi mülahazalarını söyleyerek hicviyeler yazmıştır. Seyyid Nigârî’nin şiirlerinde nasihâtâmiz ifadeler, adeta berceste sayılabilecek çok sayıda mısralar bulunmaktadır. Şairin Nâbî divanını okuduğunu, özellikle divan tertibinde Nâbî divanından da etkilendiğini biliyoruz.
Allâhı Muhammedi âli seven dostânız
Ne Sünnîyiz ne Şî‘î bir hâlis müslümânız (Türkçe Divan Kıt’a 720)
Seyyid Nigârî, şiirlerinde şarap için sık sık sakiye seslenir. Bu bildiğimiz maddi şarap değildir; bu kadehsiz ve dudaksız içilen ilahî şaraptır. Şair bu şarabı sâkînin, yani mürşid-i kâmilin elinden içerek aşk sarhoşu olmuştur.
Ey sâkî-i meyhâne imdâd eyle sûzâne
Zîrâ ki yanar cânım bir başka şiyâkım var (Türkçe Divan Kıt’a-732)
Seyyid Nigârî’nin şiirlerinin neredeyse yarısı Fuzuli’nin şiirlerine nazire olarak yazılmıştır. Bunlar ya direk vezin, kafiye ve redifle yazılan nazirelerdir ya da şairin şiirlerinin anlamına uygun olarak bu şiirleri çağrıştıracak şekilde yazılmış beyitlerdir.
Ey gönül tab-ı Fuzûli ile hem-kar oldun
Karabağ kıtasını hıtta-i Bağdad itdin
Diyen şair aşağıdaki gazelinde Fuzuli’ye en güzel naziresini sunmuştur:
Fuzulî’ye Nazireleri
Nigarî bu gazelinde diğer gazellerinde olduğu gibi bir iki beyit fazla yazmayı uygun görmüştür. Adeta, Fuzuli’nin yarım bıraktığı soruyu tamamlamıştır.
NİGARÎ 686 ( Bilgin 2011; 18-421)
1. Habîbâ kan döker gamzen dem-â-dem bir usanmaz mı
Yarar bağrım içer kanım meger bir lahza kanmaz mı
2. ‘Izârın tâb tâb olmuş/ ki reşk-i âf-tâb olmuş/
Cigergâhım kebâb olmuş/ dil-i sad pâre yanmaz mı
3. Hevâ-yı yâr nâz itmez /yarılmazsa yara bitmez/
Dimem dârû bana itmez/ beni bîmâr sanmaz mı
4. Dil-i ser-geşte bî-mâye/ düşübdür tâ ki sevdâya/
Dem-â-dem kâr-ı bî-gâye/ kazanur ol kazanmaz mı
5. Disem kim vardır bî-pâ/ senin-çün ‘âşık-ı şeydâ/
Bu güftâr ile ol gûyâ/ gû yanar mı gû yanmaz mı
6. Hevâ-yı zülfine karşu/ döner gönlüm dolanur bû/
Sabâ degse eger gîsû/ dolanur bes dolanmaz mı
7. Sana ey nâzenîn Leylâ/ bana Mecnûn-ı bî-pervâ/
Berâberdir diyen âyâ/ beni görgeç utanmaz mı
8. Giçer zülfünle devrânım/ olur zevk-i firâvânım/
Uzanur ‘ömrüm ey cânım/ telin tek bu uzanmaz mı
9. Nigârî mest ü bî-pervâ/ tutubdur dâmen-i sevdâ/
Usanmaz söylemek âyâ/ usanur mu usanmaz mı
FUZÛLÎ 264 (Akyüz 2000; 131-279)
Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün
1 Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı
2 Kamu bîmârına cânân /devâ-yi derdi der ihsân/
Niçin kılmaz bana dermân/ beni bîmâr sanmaz mı
3 Gamım pinhân dutardım ben/ dediler yâre kıl rûşen/
Desem ol bî-vefâ bilmen/ inanır mı inanmaz mı
4 Şeb-i hicrân yanar cânım/ döker kan çeşm-i giryânım/
Uyadır halkı efgânım/ kara bahtım uyanmaz mı
5 Gül-i ruhsârına karşu/ gözümden kanlı akar su/
Habîbim fasl-i güldür bu/ akar sular bulanmaz mı
6 Değildim ben sana mâ’il/ sen ettin âklımı zâ’il/
Bana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı
7 Fuzûlî rind-i şeydâdır/ hemîşe halka rüsvâdır/
Sorun kim bu ne sevdâdır/ bu sevdâdan usanmaz mı
Şairin Dili:
Bu hususta da Pervana Bayram hocamıza başvurarak ilerleyelim,
“Seyyid Nigârî, bir divan şairi olarak şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri çok kullanmıştır. Azerbaycan’da doğup büyüyen şairin kelime hazinesi daha çok Azerbaycan Türkçesinin kelimeleri esasında oluşmuştur. Anadolu’ya geldikten sonra Anadolu Türkçesini de öğrenen Seyyid Nigârî, eserlerinde Azerbaycan-Anadolu Türkçesinin sentezini yapmıştır. Şair, Anadolu’da yaşadığı ve şiirlerini burada yazdığı için genel olarak Osmanlı Türkçesini kullanmaya çalışsa da çoğu zaman soru eklerinde ve bazı ifadelerde, özellikle atasözleri, deyim ve mesellerde Azerbaycan Türkçesinin etkisi daha baskındır. Bu sebeple birçok araştırmacı, şairin üslubunun çok ağır ve anlaşılmaz olduğunu savunmuştur. Seyyid Nigârî’nin şiirlerini pürüzsüz bir şekilde anlayıp yorumlamak için her iki Türkçeye vakıf olmak gerekmektedir.
Seyyid Nigârî, hem aruzla hem de hece vezniyle yazdığı şiirlerinde ilahi aşka ve mutlak güzelin tasvirine geniş yer vermiştir. Araştırmacılar şiirlerinde aruz kusuru, dil ve üslubunda rekâket olduğunu ifade etmektedir. Kanaatimizce bu doğru değildir. Bu kanaate varılmasının sebebi Azerbaycan asıllı şairin şiir dilinin tam anlamıyla anlaşılmamasındandır. Çünkü Seyyid Nigârî, eserlerinde Azerbaycan Türkçesini Osmanlı Türkçesi ile karışık olarak kullanmış, özellikle Karabağ diyalektiğine ağırlık vermiştir.
Yazmış olduğu Çayname ve Nigarname adlı iki mesnevisi de tamamen tasavvufi ve orijinal içeriklidir. Bu yönüyle bu eserler türleri arasında da seçilmektedirler. Bu eserlerin ikisinde de şair, Azerbaycanlı olduğunu belli etmiş, Azerbaycan’a ait kültürel öğeleri mazmunlaştırarak başarıyla kullanmıştır.”
Şair, tek çocuğu olan oğlu Siraceddin’i çocuk yaşta kaybetmiştir.
Oğlu için yazdığı tahmin edilebilecek şu gazeli çok içlidir:
Nazarımdan bugün ol serv-i revânım gitdi
Ne durursun yüri ey dil yüri cânım gitdi
Tâkatım yok ne idem âh ki ma‘zûram tâ
Çıkdı cânım bedenimden ki cânânım gitdi
Hâk-i pâyı ki ırağ oldı gözümden o gün
Didim eyvâh gözüm nûrı vü îmânım gitdi
Ne idem çâre ne ‘azm eyledi ayrılığa
Ne idem çâre nedir çıkdı revânım gitdi
Bî-kesem yokdı kesim lutf-ı Hûdâdan gayrı
Kalmadı tâb u tüvânım ki emânım gitdi (Türkçe Divan Kıt’a-725)
“Seyyid Nigârî, şiirlerinde yaşadığı çağa adeta ayna tutmuş, döneminin sosyal-siyasi olaylarını bu şiirlerde açıkça yansıtmıştır. Bunlar özellikle Rus baskısı, Çar Rusya’sının Kafkaslardaki Müslüman halka zulmü, bu zulme karşı başkaldırı, kendisinden önce yaşayanlarla birlikte, döneminde yaşayan şair, âlim ve mutasavvıflara, özellikle Nakşibendiye tarikatının meşhur temsilcilerine göndermelerde bulunmuştur.”
Şeyhi, İsmail Şirvani için muvaşşah(Akrostiş) örneği.
Hacı İsmâil Efendi eş-Şirvânî kaddesa’llâhü ve tekaddese esrârühü’l-‘azîz
Elfinde hezâr istikãmet
Sîninde mukîm bin selâmet
Mîminde medâr-ı mihr-i zâtî
Elfinde ifâza-i sıfâtî
‘Aynında ‘uyûn-ı ‘ayn-i ‘ârif
Yânında yenâbi‘-i ma‘ârif
Lâmında şarâb-ı la‘l-i şâh
Perverde-i zât-ı pâk-i Hâli (Türkçe divan s. 628)
اسماعيل
Çağındaki mücahitlerden şeyh şamili şiirlerinde anmış, vatanı olan Karabağ’ın Rus zulmünde inlediğini ve kısmet olursa dünya gözü ile bu toprakların bağımsızlığına kavuşacağını görmek için dua etmiştir. (Bilgin, 2003;314)
Merd-i merdâne o kaplan-sıfat Moskof ilen
Eylemek ceng ü cidâl şîr-i Dağıstâna düşer (Türkçe Divan g. 201)
Seyyid Nigârî bulunduğu her mekânda bir edebî mektep oluşturmayı başarmış bir şairdir. Erzurum, Amasya ve İstanbul’da bulunduğu sırada etrafında şairlerden ve mutasavvıflardan oluşan geniş bir halka oluşturmuş ve bu etkiler günümüze kadar devam etmiştir. Erzurum’daki etkileri Alvarlı Efe vasıtasıyla devam eden halka tarafından günümüze kadar ulaşmıştır.
Son olarak onun vefatına dair Sebatî tarafından yazılan beyti ebced ile hesaplamak istiyorum:
هاتف غيبي كتردى سويلدم تاريخينى
كتدى حيفا جهاندن مرشيدى آكاهيميز
١٣٠٤
Tuhfe-i Nailî’de Mehmet Nail Tuman onun “Seyyid Mir Paşa bin Seyyid Rıza Efendi olduğunu söyledikten sonra şu beytini zikretmektedir:
Cânib-i Hak’dan müsellemdir dilâ hizmet sana
‘Âlem-i dâreynde yetmez mi bu ni‘met sana
Odlara düşdün dem-â-dem âh bir âh itmedin
Âşikârâdur ki irmiş bir nefes himmet sana ( Türkçe divan s. 17. gazel)
Hece ölçüsü ile şiirleri:
(El-mukaffat-ı bî- gayri tertib bölümünden)
Nice aglayam kılmayam feryâd
Giriftâram ‘aşkın bî-nevâsıyam
Leylinindir Mecnûn Şîrînin Ferhâd
Ben de şehnigârın mübtelâsıyam
Neylerem dünyâyı neylerem malı
Neylerem Keşmîri neylerem şâlı
Ben divân-ı ‘aşkam zülfün pâmâlı
Server-i hûbânın bir gedâsıyam
Halka-i rindânın çalaram nâyın
Giriftâram ‘aşkın çekerem yayın
Tanımazam mezheb bilmezem âyin
Kilîsâ-yı ‘aşkın Mesîhâsıyam
Zâhiri Melâmî bâtını bî-kîn
Peymânesi memlû bâdesi rengîn
Sahn-ı meyhânede seccâde-nişîn
Zümre-i rindânın muktedâsıyam
Ey Seyyid Nigârî ey ‘aşkı tugyân
Ey ‘âşık-ı şeydâ ey kârı efgãn
Kârvân-ı ‘aşka benem sâr-bân
Ferhâd u Mecnûnun reh-nümâsıyam
Nigari Divanı, s. 586
6+5=11 hece ölçüsü ile yazılmıştır.
Bülbül tek uyandım bir seher nâgah
Gördüm uğramışam bir gül-‘izâra
Alışdım dem-be-dem yakıldım eyvah
Tutuşdum bend bend nâr-ı hezâra
Gördiler beni kim hâli perîşân
Cem‘ oldı Eflâtûn Aristû Lokmân
Nabzıma el urdı bir bir tabîbân
Didiler dermân yok buna ne çâre
Felegi ser-geşte eylemiş ünüm
‘Arş-ı mu‘allâda oynar tütünüm
Uçupdur sitârem batupdur günüm
Ne çâre eyleyem ben güni kara
Zehr-âbını çekdim zülf-i şehmârın
Fitnesine düşdüm çeşm-i sehhârın
Vakt ki uğradım dârına yârin
Hallâc tek oldum çekildim dâra
Ey Seyyid Nigârî ey ‘âşık-ı zâr
Ey esîr-i sevdâ derde giriftâr
Bilmedin mi eyler seni târ-mâr
Bes niçün uğradın kûy-ı nigâra
Nigari Divanı, s. 587
Sonuç olarak şu maddeleri sıralayarak onun vasıflarını beyan etmek isterim:
Mir Hamza Nigari Kimdir?
1815-1885 yılları arasında yaşamış bir âlimdir.
Türkçe ve Farsça divanı olan bir şairdir.
Nigarname adlı bir mesnevisi olan Mevlana’dır.
Çok yönlü bir kişiliktir, bir aksiyon insandır.
Ruslarla savaşmış bir İmam Şamildir.
Doğduğu Karabağ’ını özleyen vatan sevdalısıdır.
Amasya’yı yurt bilen ve yurdunu ışığa boğan bir aydındır.
Amasya’yı Karabağ’a bağlayan gönül bağıdır.
Türkiye ile Azerbaycan’ı bir can eden candır.
Din adına en zoru söyleyen gözü kara bir sufidir.
Memleketinden sürgün olmuş bir peygamber âşığıdır.
Doğru sözlerinden dolayı dokuz köyden kovulmuş bir serdengeçtidir.
Şii-Sünni ihtilafının en dengeli noktasıdır.
Şiirde Fuzuli, tasavvufta Hacı Bektaş, mesnevide Mevlana’dır.
Unutulmuş bir madendir.
İsmail Şirvanî ırmağının Anadolu’yu sulayan en gür koludur.
Nakşi yolunun kilometre taşıdır.
Peygamberimizin zincir kabul etmez âşık-ı şeydasıdır.
Dün komünizmin direnç noktasıydı; bugün vahşi kapitalizmin kurtuluş ipidir.
Allah dostudur.
Daha ne olsun?
1. Bezbân-ı Türkî Divân-ı Seyyid Nigârî, Haz. Kurtuluş Altunbaş, 2004 İstanbul.
2. Divân-ı Seyyid Nigârî, Azmi Bilgin, Kule İletişim Yayınevi 2003.
3. Seyyid Nigârî Divanı Muzaffer Akkuş, Niğde Üniversitesi Yayınları, 2001.
4. Mir Hamza Nigari Sempozyum Bildirileri Kitabı. Amasya Üniversitesi.
TEŞEKKÜRLER
OSMAN AKBAŞ
KURTULUŞ ALTUNBAŞ
AZMİ BİLGİN
MUZAFFER AKKUŞ
PERVANA BAYRAM
MEHMET RIHTIM
VE MİR HAMZA İÇİN KALEM OYNATAN TÜM İLİM ERBABINA…