MAVİ VE SİYAH ŞİİR KİTABI

MAVİ VE SİYAH

ŞİİRLER

METİN HAKVERDİOĞLU

2022

….Yayınları

MAVİ VE SİYAH

ŞİİRLER

(Divan-ı Metînî)

METİN HAKVERDİOĞLU

2022

Mavi umutlar
Siyah gerçekler
Üzerine…

Şen bülbülü oldun gönül bağımın
En nâdîde ânısın gençlik çağımın
Yeşeren umutlar bizim sevgilim
Masmavi gökyüzüm yazım sevgilim
Allah’tan emanet oldun ömrüme
Melekler misali doldun gönlüme

İçindekiler
ŞİİR NEDİR? 9
ARUZ BAHÇESİNDEN 15
GAZEL 16
GAZEL 17
RUB‘Π18
ÖLÜM 19
MU‘AMMÂ 20
GAZEL 21
TAHMÎS-İ ÂMİL ÇELEBİOĞLU 22
GAZEL 23
TAHMÎS-İ NECÂTÎ BEY 24
EYVÂH 25
TUYUĞ 26
RÜBÂÎ 27
LÂ TAHZEN 28
İMARETTEN GEÇERKEN 29
TÂRÎH-İ VEFÂT-I MEHMET ARSLAN HOCA 32
BEYİT 33
GAZEL 33
MÜFRED 34
ZAMAN 34
GAZEL 35
TARİH 36
TARİH – ESKİ YAZI 37
GELME BAHAR 38
İNS 39
Umma 40
HECE ÇİÇEKLERİ 41
BENDEDİR 42
TUZSUZ’A ÖZLEM 1 43
BAHARA AĞIT 46
ŞİİR ÖLMÜŞ 47
ELVEDA 49
UMUT 50
SARIYA DOĞRU 51
OLDU MU? 52
MEVSİM 53
HALVETÎLERİZ 54
TÜRK MARŞI 56
MÜSLÜMAN 59
YA RASULALLAH 60
ŞİRVANLI 62
NİGÂRÎ 64
ÜÇ MAYMUNUN OĞLU 66
BAHAR GÜNEŞİ 68
HAVF VE RECA 69
BOZKURTLAR DİRİLİYOR 70
TÜRKLÜK ŞARKISI 72
DÜNYA TELAŞI 74
HÜMÂ KUŞU 75
TURAN’A DOĞRU 76
BU KAR 78
SENLE DE OLMUYOR SENSİZ DE 79
SELAM 80
YILLAR 82
TURAN’A DOĞRU 83
BİR HÜZÜN BULUTU 85
AMASYA’YA GEL ŞİMDİ 86
KORKAK TAVUKLAR 90
TUZSUZ’A ÖZLEM 2 93
TUZSUZ’A ÖZLEM 3 95
TUZSUZ’A ÖZLEM 4 98
TÜRKLÜK TÜRKÜSÜ 101
BAHAR 103
BENİ DE ÇAĞIR 104
TUZSUZ’UN BAHARI 106
OYUN İÇENDEDİR OYUN 108
AYNEN 112
AĞAOĞLU 114
UMUT 116
DÖRT MEVSİM 118
AK SAKALLI 119
TÜRK 120
TÜRKİYE YÜZYILI 121
ŞÜKÜR 123
ELLİ YAŞ 124
SERBEST DÜŞÜNCELER 125
AKADEMİSYEN MANİFESTOSU 126
YAPMA 129
NİSYAN 130
HEYHÂT 132
VAY ANAM VAY! 134
VAKTİDİR 136
SAFFET’E MEKTUPLAR 1 138
SAFFET’E MEKTUPLAR 2 140
MISRA-I BERCESTELER 142
Doğum ve Hayat 146
Çocukluk 147
SEKSENLERDE TUZSUZ’DAYIM 147

ŞİİR NEDİR?
Türk milletinin sert karakterinin altında filizlenen ve kalbinin taşlaşmasını önleyen en temel unsur şiirdir. İnsanlık tarihi boyunca şiiri bir kaçış yeri olarak en iyi kullanan Türk milleti olmuştur. Sonlu olan insanın sonsuzluk kervanına dâhil olduğunu hissetmek için kendisini attığı ılık bir nehirdir şiir. Türk milleti bu nehrin sakin sularından bir medeniyet yeşertmiş ve mülayim kalpler devşirmiştir.
Evet; şiir, özellikle gazel bir medeniyet doğuran remizler ülkesi olmuş ve şairler bu ülkede her şeyi söyleyebilmenin mutluluğunu yaşamışlardır. Hayatı boyunca gözünde bir damla yaş görülmemiş nice devlet adamları o ülkede gözyaşı sellerinde boğulmuş; ancak kimse bu duruma şaşmamıştır. Tüm dünyayı bir işareti ile darmadağın edebilecek hükümdarlar orada miskin bir derviş olup çıkmıştır; ancak buna da kimse şaşırmamıştır. Hayatı, makam-mevki aşkı ile geçip gitmiş nice şair, gazellerinde dünyadan el etek çekmiş ve Hallac-ı Mansur’u kendisine hayran etmiştir, buna da kimseden ses çıkmamıştır. Bu ülkede, şeyhülislamlar meyhaneyi methetmiş, herkes onu alkışlamıştır. Şiirin imgeler ülkesinde herkes eşit olmanın mutluluğunu yaşamış kurtla kuzu dost olmuş, padişahla geda aynı yokluk evini paylaşmıştır. Bu dünyada padişahlar yokluk ülkesinin padişahı olmakla, her şeyi terk edip bir kuru hasır üzerinde uyumakla övünür olmuşlar; benlik, varlık davasından kurtulmuşlardır. Gedalar/ köleler de burada aynı ülkenin padişahı olabilmiş ve belki de gerçek dünyanın padişahından daha şanslı hissetmişlerdir kendilerini. Yani, şiir bir kaçıştır, bir mai denizdir, uzak bir ülkedir, eşitleyen bir âlemdir; her şeyin söylenebildiği bir diyardır.
Ancak kesin kuralları olan bir ülkedir şiir ülkesi. İnsanlar oraya elini kolunu sallayarak giremezler. İster okumak için ister yazmak için bu ülkeye dâhil olmak isteyenler “vize” almak zorundadır. Aksi takdirde “kaçak bir sığınmacı”dan ileri gidemezler. Yakalandıkları yerde hemen o ülkeden atılırlar. Pekiyi, nedir bu ülkenin kuralları?
Şiir ülkesinin birinci şartı eşitliktir. Şiir ancak ve ancak her ruhun eşit kabul edildiği yerde yeşeren bir çiçektir. Bu çiçeği “ot” olarak görenlerin o ülkede yeri yoktur. Duyguların saltanatını kabul etmeden şiir âleminde yürümek sırattan geçmekten zordur. Akılla şiirin tek bağı imla ve ölçüdür. Bu temel bilgi olmazsa olmazdır; ancak içeri girdikten sonra gönül her hükmü eline alır. Eskilerin bu âlemdeki yolculuğu şu şekilde idi: şeriat, tarikat, marifet, hakikat. İşte bu seyr-i süluku tamamlamak için yarışan insan ister hükümdar olsun ister bir dilenci fark etmez. Her insan tek bir ruha sahiptir ve ancak onu koruyabilmek ve yüceltebilmek için gelmiştir bu dünyaya. O halde bir ceviz benzetmesi ile açıklanan şu alegoriye bakmak lazımdır: Cevizin dışı yeşil bir manto ile örtülüdür, işte burası şeriattir. Şeriat, yani yeşil manto olmadan ceviz olmaz, cevizi yemek için o kısmı bilmek ve ondan geçmek lazımdır. Yine cevizin yeşil mantosundan sonra gelen tahta kısmı vardır, işte burası tarikattir. Bu kısım da yenmez, onu da kırıp geçmek lazımdır. Yani nefsimizin ceviz kabuğu gibi sert ve kırılmaz olan isteklerini ancak bu aşamada kırıp geçebiliriz. Bundan sonra gelen cevizin incecik zarıdır, bu da marifettir. Bu zarı hassas bir şeklide soymak gereklidir. Bu zar dikkatli soyulmazsa yediğimiz ceviz acı tat verir. O halde marifet ilmine ulaşan kişi artık en hassas anlarını yaşamaktadır. Ve büyük kavuşma: hakikat. İşte bu en temel amacımızdır, cevizin bembeyaz özüdür. Divan şairi, şiir ülkesinde hep bu seyr-i süluku anlatıp durmuştur. Tüm şairler kendilerini hakikate ulaşmış bir Hallac-ı Mansur, bir Mecnun, bir Seyyid Nesimî görmüşlerdir. Şeriat ilmini, tarikat kahrını, marifet hassasiyetini bir araya getirebilen şair artık hakikat göklerinde huzur içinde süzülmektedir. Bu mutluluğu imgeler âlemi denilen bu şiir dünyasından bizim fâni dünyamıza kelime kelime taşımaktadırlar. Orada kelimler birer taşıyıcı sembol olmaktan ileri gitmemektedir ve tekke meyhane, kalp kadeh, aşk şarap, şeyh saki olabilmektedir.
Yani, şiir dünyası, bilmeyenlerin çok kolay kaybolabileceği bir âlemdir. Hatta bu âlemin kelime kelime yağan nurlarını, nar/ ateş zannedip şairleri küfürle itham edenlerden dahi olabilirsiniz. Hatta yine bu âlemden gelen kodlu mesajları çözmeden, ilk anlamı ile kabul eden birileri çıkabilir ve bu yolla onlar kendisini helak çukurunda bulabilirler. Velhasıl, bu şiir dünyası o kadar da kolay gezilen bir yer değildir. Orası eşitlerin ülkesidir, ancak o devrin şairinin kültürü ile kendisini eşitleyemeyenler için bir hezimet vadisidir.
Gazeli aşk, şarap, sâkî ve eğlence şiiri olarak tanımlayan yeni neslin divan şiirinin dünyasına adım atması imkânsızdır. Nedir bu aşk, nedir bu şarap, nedir bu sâkî ve nedir bu eğlence? Hiçbiri şu fâni dünyanın kavramları değil ki hemen ilk anlamı ile tanımlayıp geçelim. Gariptir, onlarca yıldır bu saçma tanım divan şiirini yeni nesillere anlatırken kullanılmakta. Şairin “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” dediği gibi remizlerden, kavramlardan anlamayan nesle bir şeyler anlatacak değiliz. Buradaki aşkın, Allah aşkı; şarabın Allah’a iman; sâkînin şeyh; eğlencenin zikir olduğunu anlamayan veya anlamak istemeyen nesle o şiiri sevdirmek, şiirin o âlemine bu nesli kanatlandırmak imkânsızdır.
Bugün de yobaz düşünceli insanlar şiiri bir eğlence olarak görmekte ve her kavramı birincil anlamı ile kabul edip şairi zemmetmektedir. Şair bugün de özgür değildir. Çevresi onu, her söylediği cümleden sorguya çekmektedir. Kim bu sevgili, kime bu aşk, bu yaşta güzellere şiir mi yazıyorsun? Görüldüğü gibi her devirde şiirin dünyası bir kaçış yeri olmuştur; ancak bu âlemden habersizler hep şaşı bakmış ve bu âlemi yok saymışlardır.
Türk milleti bir zamanlar şiir dünyasından devşirdiği güzelliklerle yeni bir medeniyet inşa etmiştir. Onlar bu fânî dünyadan bunaldıklarında kendilerini şiir âleminin ılık sularına bırakmış ve her türlü incitici, aldatıcı, şeytanlaştırıcı duygudan kendilerini soyutlamışlardır. Gözyaşı pınarlarında yıkanmışlar, kalp kadehlerini Allah aşkının iman şarabı ile doldurmuşlar, sâkînin gösterdiği güzellikleri görmüşler ve sanki, ölmeden önce ölmüş ve cenneti, firdevs-i a’lâda Rablerini müşahede etmişlerdir. Herhalde her şiir bitiminde, o şairler; dudaklarının kenarında bir cennet gülümsemesi, damaklarında bir cennet tadı ile aramıza dönmüşlerdir.
Şiir, güzellikleri görme sanatıdır; ancak bu güzellikler kapitalist ve materyalist dünyanın sapık bakış açısı ile pompaladığı “sırf kadın” güzelliği değildir. Tanrının güzelliğini her güzelde görebilen gözlerdir şairler. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim. Halkı yarattım, nimetlerimi onlara sevdirdim.” diyen yaratıcının amacını gerçekleştiren hassas yürekler ve gören gözlerdir şairler. Materyalist dünyanın tüm saldırılarına rağmen şiir ve şair bu güzelleri ve güzellikleri anlatmaya devam edecektir. Dünün zahid karakteri artık ilgisizlik çukurundaki modern insan olmuştur. Şairin imgeler dünyasından habersiz ve bu dünyaya ilgisiz modern insan, her “sevgili” sözünden bir “âfet-i devran kadın” algılamaktadır. Dünün “şarap” deyince haram olan içkiyi anlayan softasından maalesef bunların bir farkı yoktur.

Mavi ve Siyah’taki şiirler, bendenize, şiir âleminden sunulan birkaç damladır.

İnanıyorum ki maviler daimâ siyahlara galip gelecektir.

ARUZ BAHÇESİNDEN

GAZEL

Sâkiyâ ben de senin gül kadehinden içeyim
Geçdi ömrüm doludizgin ben de ondan geçeyim

Zülfünün uçları olsun gönül avında kemend
Söyle sâkî bu kemendden kuş olup mu uçayım

Servi boylum dedi âşık boyu kâmet olana
Hey be sâkî ona servim demeden mi göçeyim

Âh Metînî içecek mey mi ki dünyâ şarabı
Ver de sâkî mey-i bâkî mey-i sâfî içeyim

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

GAZEL

Bir gözleri âhû gibi dünyâ bilemezsin
Bir baktı mı kalpten onu artık silemezsin

Yoktur onun âfet gülüşünden kaçan ammâ
Aldanma bir an bir dahi hiç kez gülemezsin

Zülfün kokusun almayagör sen o felekten
Bir an asılırsın ama bin yıl ölemezsin

Eyvâh Metin eyvah Metin eyvah Metin eyvâh
Dersin de giden cenneti bir dem bulamazsın

Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün

RUB‘Î

Sensiz gecenin kapkaradır gözleri hâlâ
Sensiz yüreğim kan dolu çağlar deli deryâ
Sensiz geçemez âlem-i devrân gül-i ra’nâ
Sensiz olamaz sensiz olunmaz beni anla

Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün

ÖLÜM

Erken her ölüm tatlı bu dünyâ
Rabbim uyanıp bitmese rûyâ
Bülbül ölecek gülleri hamrâ
Erken her ölüm âh deli deryâ

Mefûlü Mefâîlü Feûlün

MU‘AMMÂ

Hakver bileyim ismine uysun deli gönlüm
Hak yolda giden bir ulu ol Hak kulu gönlüm
Beş yüz kere Allah adı hep yâd edesin kim
Ancak odur el-cennet-i bâkî yolu gönlüm

Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün

GAZEL

Tâze goncam gül ki bir gün mutluluk elden gider
Bir bakarsın bülbül ölmüş ses soluk elden gider

Aynı dünyâ aynı hülyâ aynı mâî kubbeden
Kâm alınmaz hep inan kî pek çabuk elden gider

Her ne gün kî sensiz olmak belki mümkündür derim
Sen nigârın kâmetin gördükte ok elden gider

Bir ateş gözden çalınmış türlü fitnen var senin
Ol gözün efsunlamış kî varla yok elden gider

Bilmedim ben, sen neyimsen, hem senin ben neyinem
Bak Metin buldun murâdın her mülûk elden gider

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

TAHMÎS-İ ÂMİL ÇELEBİOĞLU

Bir değil bin âh ile sînemde mihmândır elem
Ey güzeller serveri ben şimdi mümkün mü gülem
Bir ümitsiz yalvarıştan gerçek olsa mûcizem
Amma lâkin âh ile sînemde mihmândır elem
Ey güzeller serveri ben şimdi mümkün mü gülem

Söyle sensiz bu cihanda gonca güller açmasın
Gökyüzüm artık gözünden mâvilikler içmesin
Söyle gönlüm son saâdet son diyâra uçmasın
Bir değil bin âh ile sînemde mihmândır elem
Ey güzeller serveri ben şimdi mümkün mü gülem

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

GAZEL

Dinsizin ahlak satan mistik pazârın görmüşüz
Müslüman kardeşlerin düşman nazârın görmüşüz

Öyle bir devr-i felâket kî bilen gelsin beri
Zâlimin din kisvesinde ber-karârın görmüşüz

Eskiden de zulme dûçâr olmuş idik gerçi biz
Şimdi müslîmden gelen zulmün zarârın görmüşüz

Bak nasıl şeytanca bir aldatmaca kim bu düzen
Öldüren müslîm ölen de eh ne kârın görmüşüz

Allahım bir kurtuluş ihsân edersen belki biz
Akl ü fikr eyler güleriz yetti nârın görmüşüz

Gel Metînî bir du‘âyla yık şu zulmün kal‘asın
Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

TAHMÎS-İ NECÂTÎ BEY

Dün yanından şöyle geçtim bir dönüp de bakmadın
Bir kıvılvım beklemiştim kandilimi yakmadın
Sen dedin de ben mi kendim korlarına atmadım
Yâ Rab ol düşman bakışlı yâre n’itdüm n’eyledüm
Sevdiğimden gayrı ol dildâre n’itdüm n’eyledüm

El sözüylen bil ki hiç incinmedim hiç kanmadım
Gâh seversin gâh geçersin cevrine usanmadım
Senden özge hiçbir oda bil ki böyle yanmadım
Gül yüzine bakmadum şimşâdun adın anmadum
Sevdiğimden gayrı ol dildâre n’itdüm n’eyledüm

Bir Metîn var kullarından senle gözlerin açar
Bir de Mecnûn çöllerinde âsi olmuş çar-na-çar
Sonra Ferhat Dağlarından yâre bir muhbir uçar
Âdem olmaz âdeme yakışmaz âdemden kaçar
Sevdiğimden gayrı ol dildâre n’itdüm n’eyledüm

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

EYVÂH

Bir bahar yollara düşmüş gidiyor âh ki ne âh
Bir ömür yıllara küsmüş gidiyor vâh ki ne vâh
Bir seven dillere düşmüş diyor eyvâh eyvâh
Âh ü eyvâh ne eyvâh ne eyvâh eyvâh!
Bir bahar çöllere düşmüş gidiyor dön bir bak.

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

TUYUĞ

Ruhunun sonsuz cinânından bahar gülmüş sana
Belki cennet bahçesinden bir haber salmış sana
Der ki artık şu cihândan bık da gel benden yana
Ey Metînî geç bu candan emr-i Hak gelmiş sana

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

RÜBÂÎ

Dünyada bu sırdır onu sor kim bilecekmiş
Nerden geliriz nerdedir en son çile çekmiş
Alnında yazan her hecenin mahkumusun sen
Yalvar bakalım hangi yiğit el silecekmiş

Mefulü Mefailü Mefailü Feûlün

LÂ TAHZEN

Gün olur korkar da lâ-tahzen derim
Gün olur umrumda olmaz kederim
Bir hayat yetmez ki mes’ut olmaya
Âhiret yurdunda uzlet beklerim

Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

İMARETTEN GEÇERKEN

Dün İmâretten geçerken anladım kî rûhumuz
Şu Amasyâ şehrinin sonsuz bahârında susuz

Kalbimin zümrüt tepesinden kopardın bir sadâ
Huzr ile doldu bu gönlüm kaldırımda kaldı da

Mâverâya uzanan bir ses ezandan çağladı
Bunca yıldır boş olan kalbim bu aşktan ağladı

O azâmet karşısında hep kesildi nefesim
Sanki sonbahârıma estirdin ılık bir nesim

Ey azîz mâbet yüce mâbet güzel mâbet nesin
Aldı benden benliğimi âh o uhrevî sesin

Bahçe kapından girerken anladım tevâzuyu
Sanki mağrur nefsime baş eğdirir alçak boyu

Kaç gönülden taştırırsın bu doyulmaz arzuyu
Şu şadırvandan içerken kevsere benzer suyu

Âh yağarken üstüme ol an ezanlar nûr nûr
İşte rûhum buldu târifsiz derinden bir huzur

Bir tarafından bakarsın diz çöken cilt cilt ilim
Bir tarafından bakarsın aç bırakılmaz yetim

Ferhad ü Şîrîn misâli âşığın iki çınar
Kaç ömürdür terk edilmez el duâda hep yanar

Bu şehir senden akan nurlarla yıkansa ne var
Geçmişin şimdiye birden aşkla uzansa ne var

Bir de baksam gitmişim ceddimle o pâk devrine
Bir kulak ver bak neler der Mihri Hâtun dinle ne

“Kimdir ol Sultân Ahmed ibn-i Sultân Bâyezîd
Gicesi kadr olsun onun dâimâ gündüzü ıyd”

“Şöyle teşhîs eyledim Mihrî cihânın lezzetin
İlm ile savm u salat imiş kalanı hiç imiş”

Yandı tüm kandillerim gönlümde bir an aşk ile
Mihri bu söz koydu son noktayı kalmaz müşkile

Seni yaptırmış olan bildim girer şol cennete
Âh emînim ceddimiz ermiş huzurla ahrete

Bâyezîd ses verdi birden titredim pek âniden
Türbesinden canlanıp gelmiş gibi ol yeniden

“Kande varam sâye-i serv-i bülendim var iken
Kime kul olam senin gibi efendim var iken”

Mir Nigârî bir taraftan başladı sözlerine
Ol Muhammed âşığı yüz sürdü hep izlerine

“Hamdülillah ey azîzim kim senin kurbânınam
Feyz-i kurbet bulmuşam kim küşte-i peykânınam”

Çift vavı Hamdullahın hû hû çeker hatt aşkına
Doldu rûhum çıktı aklım döndü gönlüm şaşkına

Sen şehâdet parmağından inletirken gökleri
Çifte hâfızlar içerden çınlatır yürekleri

Kubbenin altında tekbîrinle şimdi pek derin
Hisler aldım mağrur oldum âh huzur buldum demin

Ben müezzin mahfilinden dinler iken tekbiri
Bir imam yaktı yanık sesler içinde gökleri

Taş u topraktan olamazsın sen ey mâbet medet
Âh seninle pek güzelmiş pek güzelmiş memleket

Bak Yeşilırmak akarken sonsuza her gün Metîn
Bu azîz mâbet görülsün hep övünsün milletin

Dün imâretten geçerken anladım kî rûhumuz
Şu Amasyâ şehrinin engin bahârında susuz

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

TÂRÎH-İ VEFÂT-I MEHMET ARSLAN HOCA

Soğuk bir kış gününden gönlüme sensiz hazân düştü
Semâdan kar değil sanki yere fersiz cihân düştü
Bak ‘âlem-i edebîden şol âlem-i ebedîye
Bir allâme cihân olmuş o Mehmet Arslan düştü

Prof. Dr. Fatih KÖKSAL’ın düştüğü tarihtir:

Desin târîhini ebrâc gelsin cümleten Fâtih
Gelir mi âleme böyle muallim Mehmed Arslanveş
1429+12= 1441
كليرمى عالمه بويله معلم محمد آرسلانوش

BEYİT

Bir ‘âlemi yakmaz mısın ol şu‘le çün âh et
Bir âfet-i yektâ sana gülsün de nigâh et

Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün

GAZEL

Geçersem gonca güller tek şu âlem-i emânetten
Kopan benden değil senden solan benden değil senden

Gülersem bin saadetten uçarsam bir kerâmetten
Bu dem benden değil senden her an benden değil senden

Eğer bir gün şu dünyâ mâvi düşler kurdurursa yâr
Bu zan benden değil senden cinan benden değil senden

Adım Mecnûn yönüm çöllerse hep inlersem âh zâr zâr
Figan benden değil senden inan benden değil senden

Kerem yanmışsa Aslı’mdan Mem’im ölmüş Zin aşkından
Giden benden değil senden viran benden değil senden

Metin gönlün harâb olmuş bu aşklardan kebâb olmuş
Serâb olmuş türâb olmuş yanan benden değil senden.

Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

MÜFRED

Bakmaz mı benim ömrüme bir tâze bahâr göz
Yakmaz mı ‘acep lamba-yı ‘aşk kalbini bir köz
Sen bir emelin bahçesi olsan ne çıkar kî
Bak aşk bağının bülbülü yok gülleri öksüz

Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün

ZAMAN

Beni benden alacaktın niye güldün yüzüme
Hani sonsuz olacaktın yine geldin sözüme
Zaman olmaz sana bağlanmaya imkân ü mekân
Hani gençlik hani şenlik niye döndün güzüme

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

GAZEL

Sana ey gonca gülüm yar mı nigârım mı diyem?
Yoksa kalbimde yanan şûle-i nârım mı diyem?

Bilmezem gözlere âfet sana cennet mi denir?
Şaşmışam âh gül-i ra’nâ sana hûrim mi diyem?

Belki bir gün sana gelmek yine mümkün olacak,
Peki gelsin dediğin gün sana yârim mi diyem?

Bir saadet demi olsun yaşasın senle gönül,
Mâi hülyâ deli deryâ sana varım mı diyem?

Gel Metînî bu gönül hânesi vîrân olusar,
Ona şimden girü külhân sana hârım mı diyem?

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

TARİH

1 Müjdeler kim yapdı bir makbûl binâ hatt ‘aşkına
Oldı parlak bir münevver yıldız ol dem bunda tâm

2 Müjdeler kim bir san‘atkâr hattınuñ soñ meskeni
Yapdı bu ‘âlî binâyı şehremînüm muntazâm

3 Müjdeler kim şimdi Hamdullâh rûhı oldı şâd
Bak ne hoş bir melce’ kıldı eylemişken ber-merâm

5 Müjdeler kim istedüñ soñ kez Amasya şâd ola
İşte alduñ şimdi hattuñ zirvesinden biñ du‘âm

6 Bir cim eksîk koymayuz sen yaz Metîn târîhini
Oldı Ca‘fer Özdemirle hatt müzemiz bak tamâm
اولدى جعفر اوزدميرله خط موزه ميز باق تمام
(۲۰۱٨)
7 Hazret-i ‘Osmân kitâbından bu hicrî ebcedüñ
Şimdi olduñ ey Amasyam hattın ile subh-kâm
شيمدى اولدوك اى اماسيم خططك ايله صبح كام
(۱٤۳٩)

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

TARİH – ESKİ YAZI

مژده لر كيم يابدى بر مقبول بنا خط عشقينه
اولدى پارلق بر منور ييلدوز اول دم بونده تام

مژده لر كيم بر صنعتكار خطنك صوك مسكنى
يابدى بو عالى بنايى شهرامينم منتظام

مژده لر كيم شيمدى حمدالله روحى اولدى شاد
باق نه خوش برملجۀ قيلدى ايله مشكن برمرام

مژده لر كيم ايستدك صوك كز اماسيه شاد اولا
ايشده الدك شيمدى خطك زيروه سندن بيك دعام

بر جيم اكسيك قويمه يز سن ياز متين تاريخينى
اولدى جعفر اوزدميرله خط موزه يمز باق تمام
(۲۰۱٨)

حضرت عثمان كتابندن بو هجرى ابجدك
شيمدى اولدوك اى اماسيم خططك ايله صبح كام
(۱٤۳٩)

GELME BAHAR

Geçti gençlik bitti şenlik gülme artık ey bahar
Sen de çek git sen de terk et gelme artık ey bahar
Bir ömür ardında koştum bir çiçekcik vermedin
Şimdi son demlerde hâlim bilme artık ey bahar

Gel dedim gelmem dedin bak bitti ömrün cevheri
Soldu artık tüm çiçekler sende kalsın al geri
Bir hüzün yağmış da sanki kaplamış bak her yeri
Geçti gençlik bitti şenlik gülme artık ey bahar

Bir Metin varmış desinler bir baharlık ömr ile
İlkbaharlar şurda kalsın hep kederler hep çile
Ağlasın gülsün ne fark yok erdi artık menzile
Geçti gençlik bitti şenlik gülme artık ey bahar
Sen de çek git sen de terk et gelme artık ey bahar

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

İNS

Bezm-i elestten gelmişem bezm-i cihân yoldur bana
Ben Hak yolun tutturmuşam şeytân nefis kuldur bana

Günler geçer aylar biter insan ömür vârın yiter
Bilmem neden denmez yeter Hak sırların faldır bana

Sâgar da ben sâkî de ben fânî de ben bâkî de ben
Tüm âlemin hâki de ben sâfî şarap güldür bana

Pîr-i mugan benden çıkar fânî olan benden bıkar
Aşk âteşim âlem yakar Mûsâ Mesih dildir bana

Benden yağar hurşîde nûr benden çıkar kalb-i sürûr
Ben küntü kenzenden gurur aldım cihân maldır bana

İnsan olan sırrın bilir ehlen ve sehlen der ölür
Cennet cehennem bir gelir Hakk’a rızâ baldır bana

Hak sırların söyler Metin çöz çöz biter mi hikmetin
Hak yol çetin pek çok çetin tek yol tevekküldür bana

Müstefilün Müstefilün Müstefilün Müstefilün

Umma

Güller gülecek yar gelecek yar gelecek; yoh,
Gönlüm ere umma!
Güller solacak kar gelecek kar gelecek; âh!
Gönlüm hadi durma.
Dünya gözüne dar gelecek dar gelecek; vâh!
Gönlüm beni yorma.
Cennet bitecek nar gelecek nar gelecek;cân.
Gönlüm bura dünyâ!
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Gönlüm metin olma!
Gönlüm hadi durma!
Kalbim beni yorma!
Gönlüm bura dünyâ!
Cânân ere umma!

Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün
Mefûlü Feûlün

HECE ÇİÇEKLERİ

BENDEDİR

Uzağa gitmeyen yollar bendedir.
Ateşi bitmeyen çöller bendedir.
Açmayı bilmeyen güller bendedir.
Alnıma yazılmış: “Bu bir bendedir.”
Yaramı saracak merhem sendedir.

Sarmayı bilmeyen kollar sendedir.
Hoşuma gitmeyen haller sendedir.
Çilesi bitmeyen yıllar sendedir.
Alnıma yazılmış: “Bu bir bendedir.”
Yaramı saracak merhem sendedir.

Kovanı yakılmış ballar bendedir.
Kökünden kesilmiş dallar bendedir.
Kavgalı sağ ile sollar bendedir.
Alnıma yazılmış: “Bu bir bendedir.”
Yaramı saracak merhem sendedir.

TUZSUZ’A ÖZLEM 1

Bir yıl daha geçti bak
Papatyalar göçtü bak
Gidemedim köyüme
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Çiğdemleri dermedim
Kuzuları görmedim
Postum yere sermedim
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Leylekleri döndü mü
Yağmurları dindi mi
Sobaları söndü mü
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Turan Ağa kaştadır
Şimdi hayli yaştadır
Motorları iştedir
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Gölde birikir sular
Gider tarlayı sular
Sabri Dayı at yular
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Necat’dayım öldü mü
Köy Tepesi soldu mu
Şimdi böyle oldu mu
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Hanım Nene fırını
Gılik yerdi torunu
Düşünmezdik yarını
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Bekçitepe yeşildir
Güneş ışıl ışıldır
Her insanı asildir
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Türk’ü Kürd’ü Yörüğü
Hep bir evin direği
Yufka olur yüreği
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak

Tuzsuz adın olsa ne
Meyvelerin şahane
Çiçeklendin mi yine
Yine bahar kaçtı bak
Ömrüm gelip geçti bak
Özlem biz biçti bak

Metin köyün kaçmadı
Henüz vakit geçmedi
Ecel seni seçmedi
Yine bahar gelir hak
Ömür fırsat verir kalk

BAHARA AĞIT

Bir kelebek uçtu gönlüme kondu
Bir lalenin kalbi aşk ile yandı
Bülbül güle hayran kavuştum sandı
Ebrul beşi oldu umutlar dondu

Annem baharlarım gelmedi gitti
Sevgiler bağımda hüzünler bitti

Bir çiçek açtı da kalbime aktı
Kumrunun niyazı serviye haktı
Ferhat deli âşık Şirin’e baktı
Ebrul beşi oldu umudu yaktı

Annem Şirinlerim gülmedi gitti
Sevgiler bağında hüzünler bitti

Nergisin gözünden gitmedi hüzün
Baharın tahtına güz dikti gözün
Aslı’yla Kerem’in düştüğü közün
Ebrul beşi oldu kavurdu tozun

Annem zâlimler ölmedi gitti
Sevgiler bağında hüzünler bitti

Metînî baharlar bile hüzünlü
Demek ki hazırlık şimdi lüzumlu
Bu dünya bahçemiz çalsa da gönlü
Ebrul beşi dedi, “Bu dünya sonlu”

Annem gönlümüz şad olmadı gitti
Sevgiler bağında baykuşlar öttü.

ŞİİR ÖLMÜŞ

Dur kardeşim kalbini al eline
Bak bakalım benziyor mu diline
Ötmüyorsa bülbül gibi gülüne
Şiir ölmüş şair ölmüş biline

Baharları seherleri görmemiş
Çiçekleri laleleri dermemiş
Beyit beyit aşk bağına girmemiş
Şiir ölmüş şair ölmüş desene

Gözyaşını sevgiliye dökerler
Aşk çölüne umutları ekerler
Ah ederek bulutları yakarlar
Şiir ölmüş şair ölmüş bize ne

İnce ince ruhumuzu işlerdik
Türkü türkü yârimizi düşlerdik
İlahiyle şeytanımız taşlardık
Şiir ölmüş şair ölmüş kime ne

Bir Fuzulî gelemezmiş cihâne
Bir Bakî ki ol bir dürr-i yegâne
Aldırmadık Nedîm düşdü nisyâne
Şiir ölmüş şair ölmüş bahâne

Kalmamış ki kalbi yakan bir şair
Kamamış ki Hakk’a bakan bir şair
Kalmamış ki ruha akan bir şair
Şiir ölmüş şair ölmüş bana ne

Gel Metînî fazla matem eyleme
Âlem fenâ amma kötü söyleme
Gidenlerin arkasından ağlama
Şiir ölmüş şair ölmüş biline

İyi dedin sağlık olsun diline!

ELVEDA

Alsa da ruhumu bir kara sevda
Bahara elveda yaza elveda
Dalarsa yüreğim o eski yâda
Bahara elveda yaza elveda

Solarsa goncalar küsüp bahara
Hayata elveda güze elveda
Dese de yüreğim bu nasıl dünya
Bahane elveda size elveda

Maviler biterse olur kapkara
Ateşe elveda köze elveda
Konsa da mutluluk bir gün dalıma
Bülbüle elveda saza elveda

Ansa da ismimi bin asır sonra
Ne çare elveda bize elveda
Kansa da şu ömrüm bütün yazlara
Sazlara elveda söze elveda

Alsa da ruhumu bir kara sevda
Sakiyâ elveda Nâbî elvedâ
Dalarsa yüreğim o eski yâda
Attilâ elveda Bâkî elvedâ

UMUT

Yağmurla gelirdi hayale hayat.
Yağmurlar kesilir, ne çare, heyhat!
Yorgundu, argındı dedi: “Bi gayret!”
Yüzünde kırışık, elde inâyet.
Dolacak ambarım bu yıl nihâyet.
Hakk’ın deryâsına var mı nihâyet?
Hem bu dünya için hem de âhiret.
Yağmurla gelirdi hayâle hayat…

SARIYA DOĞRU

Yaprağın son demi son bahârıdır
Toprağın son gülü son bir hârıdır.
Sonlara dayanmak kalpsiz kârıdır.
Dayan kalbim dayan yangındır söner,
Leyleklerle gitmişse onlarla döner.

Fenerdir bu dünya yanar ve söner.
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Gençlik de böyledir demezsin yeter.
Dayan kalbim dayan yangındır söner
Leyleklerle gitmişse onlarla döner

OLDU MU?

Mecnun olup aşk çölünde kaldım da
Merak ettim Leyla’m beni andı mı?

Ateşlere Kerem gibi daldım da
Merak ettim Aslı’m bana yandı mı?

Şu dağları Ferhat olup deldim de
Merak ettim Şirin suya kandı mı?

Kamber-vâri kırık sazım çaldım da
Merak ettim Arzu’m eve döndü mü

Züleyha-tek öz aşkımın əzəli
Yusuf beni gerçek âşık sandı mı?

Metînîyem zemheride öldüm de
Gonca gülüm benim ile dondu mu?

MEVSİM

Yıldızları sayamazsın
Hayallere doyamazsın
İstesen de duyamazsın
Sessiz geçer aşk mevsimi.

HALVETÎLERİZ

Seyyid Yahya Şirvan açtı yolumuz
Pir İlyas Amasî bizim gülümüz
Habîb Karamanî edeb dilimiz
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Şamahı Bakü’den alınmış hızım
Amasya ilinden yayılmış sözüm
Doğruluk sadakat dolmuştur özüm
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Allah’ın kuluna şaşı bakmayız
Gönüller yaparız asla yıkmayız
İyilik emrinde biz hiç bıkmayız
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Halkamız açıktır girer her millet
Dökülür zikirde her türlü illet
Gel kardeş içinde kalmasın zillet
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Yüz yıllar geçse de bozulmaz ilkem
Her şeyden öndedir inancım ülkem
Huzurdur nereye düşerse gölgem
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Doğuda Türkistan batıda Balkan
Kuzeyde Sibirya güneyde Seylan
Kalpleri ışıttık nur oldu her yan
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Her ilde her çağda bizi sevdiniz
O bizin içinde gizi sevdiniz
Hak yola çağıran sözü sevdiniz
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Bizler ki post ile yoktur işimiz
İlimle yücelmek bizim düşümüz
Cahile düşmanız budur suçumuz
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

Saç ile sakalla uğraşmadık biz
Dünya işlerine ağlaşmadık biz
Hak yolu terk edip sığlaşmadık biz
Halvetîleriz biz halvet dileriz
Allah Allah der de Hakk’a güleriz

TÜRK MARŞI

Doğudan batıya bir şanlı akın
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Bilmeden suçlama atanı sakın
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

Altay’dan Tuna’ya akan bir seliz
Rahmetler taşıyan kutlu bir yeliz
Mazluma açılan müşfik bir eliz
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

İslam’ın nurunda kalpleri yunmuş
Sazının telinde sevdası onmuş
Atının üstünde dağ gibi donmuş
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

Hüdâ’nın elinde hakkın kılıcı
Zalimin evine korku salıcı
Mazlumu her yerde kardeş bilici
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

Analarla dolu ana yurdumuz
Evliya diyarı bizim ordumuz
Yolumuz çiziyor bak bozkurdumuz
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

Gökkubbe çadırım güneş bayrağım
Her yüce şehide uçmag burağım
Türk İslam ülkümdür Turan durağım
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

Dünyaya nizamı biz vermedik mi
İslam’ı yaymaya söz vermedik mi
Ağlayan yetime diz vermedik mi
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

Metînî Türklüğü anlayan anlar
Gelecek bilirim o eski günler
Bir şanlı şafakta son bulur kinler
Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın

Türk oğlu Türk’üz biz tarihe bakın
Türk oğlu Türk’üz biz durmasın akın

MÜSLÜMAN

Her bühtandan ayrıyız, hiç demedik gayrıyız;
Doğru yoldan yürürüz, bir muhlis ins ü cânız

Kim ki bize gül atar, hâr olur bize batar;
Kalbinde tek aşk yatar, bir hâlis âşıkânız.

Gelmedik davâ için, gülmedik dünyâ için;
Sevmedik kübrâ için, bir âciz garîbânız.

Allah’adır arzımız, kullara yok sözümüz;
Hakk’a döndük yüzümüz, bir garip zâhidânız.

Şirvan ilden göçsek de, Amasya’yı seçsek de;
Bu dünyâdan geçsek de, bir fânî dervişânız.

Hamza Nigârî sözün, inci mercandır özün;
Hakk’a dönmüşdür yüzün, bir ârif şâirânız.

Metînî sen vâris ol Nigârî tek hâlis ol.
Gel ilmine hâris ol bir tuhaf câhilânız.

Allah’ı Muhammed’i âli seven dostânız
Ne Sünnî’yiz ne Şiî, bir hâlis Müslümânız.

YA RASULALLAH

Gül bahçemiz ol da gül koklat bize
Güldür yüzümüzü yâ Rasulallah
Gülmedi bahtımız vâh hâlimize
Dindir sızımızı yâ Rasulallah

Ruyâmızda olsun gel bir kerecik
Ümmetin yaşını sil bir kerecik
Çok kırsak da seni gül bir kerecik
Döndür yüzümüzü yâ Rasulallah

Gül bahçenin bekçisiydik bir zaman
Halifeydik adalettik şaşmayan
Türk’ten dilenirdi kâfir el-amân
Göster izimizi yâ Rasulallah

Şimdi esen yeller sanki veremli
Güller solmuş bahçıvanlar elemli
Ümmetine küffar olmuş keremli
Açtır gözümüzü yâ Rasulallah

Kuşlar uçar Medine’ne konarlar
Âşıkların için için yanarlar
Yaralarım oluk oluk kanarlar
Buldur özümüzü yâ Rasulallah

Ne olur bir devir gelse yeniden
Ümmetin Türk ile gülse yeniden
Bir şafak vaktinde hemen âniden
Harlat közümüzü yâ Rasulallah

Metînî güllerin hasıdır Nebi
Ümmetin gülüdür Hakkın habîbi
Şefaat gününün gerçek sahibi
Çok et azımızı yâ Rasulallah

Buldur özümüzü yâ Rasulallah
Döndür yüzümüzü yâ Rasulallah
Harlat közümüzü yâ Rasulallah
Açtır gözümüzü yâ Rasulallah
Dindir sızımızı yâ Rasulallah
Güldür yüzümüzü yâ Rasulallah

ŞİRVANLI

Şirvanlı derlerdi benim aslıma
Şirvan’ı unuttuk Kür’ü unuttuk
Bak şanlı Müselman denmiş neslime
Selamı unuttuk piri unuttuk

Allah’a sığındık Şirvan’dan çıktık
Ermeni zulmünden usandık bıktık
Şanlı bir hicretle bentleri yıktık
Zalimi unuttuk zoru unuttuk

İsmail Şirvani sönmeyen çıra
Mir Hamza Nigârî gark oldu nura
Bilmedik kadrini üflendi sura
Âlimi unuttuk nuru unuttuk

Gözlerde kalmamış bir damlacık yaş
Gönüller kapkatı san misal-i taş
Ne oldu düşmanla yemezdik biz aş
Moskof’u unuttuk Çar’ı unuttuk

Anadolum bizi bağrına bastı
Zalimin ipini kökünden kesti
Nisyanın rüzgarı sonra bir esti
Anayı unuttuk yarı unuttuk

Hazar Hazar diye atardı kalpler
Kazak’tan Bakü’ye akardı alpler
Nuri Paşa geldi kaçıştı kelpler
Vefayı unuttuk kârı unuttuk

Metînî Türk oğlu Türk olmak güzel
Şirvanlı, Azerî ırk olmak güzel
Yalnız taş olunmaz kırk olmak güzel
Yokluğu unuttuk varı unuttuk

NİGÂRÎ

Yıllar yılı aşk oduyla yan gayrı
Dünya bağı aşk bitirir san gayrı
Kıyamete son adımdır son gayrı
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Sen Nigâr’ı ruyalarda ararsın
Nigâr deyip aşk çölüne yürürsün
Şimdi gelsen aşk nasılmış görürsün
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Erkekler mi kadınlar mı karıştı
Kız erkeği sokaklarda sarıştı
Müslümanlar buna nasıl alıştı
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Ağlasam hâlime gözde yaşım yok
Dağlara vuracak dertli başım yok
Helalden yenecek tatlı aşım yok
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Torunların seni bilmez oldular
Bilenlerin saçın başın yoldular
Hüseyinler şimdi Mervan oldular
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Aşk deyince hep kadına yandılar
Allah aşkı bir hevestir sandılar
Şeytanlara böyle nasıl kandılar
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Nigâr Nigâr diye gezdin dağları
Nur eyledin sahraları bağları
Şu dünyada değiştirdin çağları
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

Şimdi esen yeller bile veremli
Mecnun Şirin Şirin şimdi Keremli
Aşk geziyor diyarları elemli
Gel gör bizi hal neyledi Nigârî
Çöz bu sırrı bir daha gel çöz heri

ÜÇ MAYMUNUN OĞLU

Tüm dünyayı bir riyadır kapladı
Cehaleti Müslümanlar topladı
Yüreğine yağlı kurşun sapladı
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Deryalarda Aylan bebek ölürken
Kırçıl Halep susuzluktan solarken
Mezarlara kefensizler dolarken
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Acep nedir bu dünyanın garazı
İnsanlığa verdi para marazı
Hangi kardeş mirasına tam razı
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Türban altı tayt giyenler çoğaldı
Pantolonlar daraldıkça daraldı
Kalplerimiz nasıl böyle karardı
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Kulaklarım tıkalıdır ahlar ne
Görmüyorum şu çekilen ohlar ne
Anlamadım Müslümanlar yuhlar ne
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Kefereden meded umar gezersin
Ona kızar yine ona benzersin
Fitne için gözlerini süzersin
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Söylesem ne çıkar sussam ne çıkar
Çiğnesem ne çıkar kussam ne çıkar
Bu dünyadan benim hissem ne çıkar
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

Metînî canını sıkma boş yere
Çift akacak nurlu kirli bu dere
Hesaplar kalacak artık mahşere
Ben bir garip üç maymunun oğluyum
Ben görmedim ben duymadım bilmiyom

BAHAR GÜNEŞİ

Bir bahar bulutu ol da gönlüme
Yağ be çisil çisil bahar güneşim

Şu kuru kalbimi bahar yelinde
Duy be fısıl fısıl bahar güneşim

Sanma ki zincirler bileklerime
Bağ be şakır şakır bahar güneşim

Çiçekli bir umut salıp ömrüme
Gül be ışıl ışıl bahar güneşim

Saadet hükmünü alıp eline
Gel be tıpır tıpır bahar güneşim

Bir eşsiz gülüsün gönül bağımın
Gez be tiril tiril bahar güneşim.

HAVF VE RECA

Dünya gözüyle gördüm ya bir kere
Kalbimde taht kurdun en olmaz yere
Yoramam ne hayra ne de şerlere
Bilirim kalacak bu giz mahşere

Mahşere kalsa da gördüğüm rüya
Kalbimde akseder billur bir suya
Baharlar beklerim hayalim bu ya
Bilirim dalacak sensiz uykuya

Uykuya dalsa da kaşları çatık
Kalbimde atıyor umutlar tık tık
Diyelim mahşerde gözümüz açtık
Bilirim dolacak tüm cennet ışık

Işıklar salmışsın sonsuz mahşere
Kalbimde taht kurdun en olmaz yere
Yoramam ne hayra ne de şerlere
Dünya gözüyle gördüm ya bir kere

BOZKURTLAR DİRİLİYOR

Yeter ettiğin zulüm
Yeter saldığın ölüm
İşte diyorum sözüm
Köhne dünya bil artık
Bozkurtlar diriliyor!

Ya adalet ver bize
Ya son ver şu boş söze
İşte diyorum size
Gözyaşını sil artık
Bozkurtlar diriliyor!

Ey Turanın bülbülü
Ey cihanın şen gülü
Gözletme sağı solu
Bir kez olsun gül artık
Bozkurtlar diriliyor!

Âleme nizam verdik
Ruhlara selam derdik
Hem kağandık hem erdik
İslam bana yol artık
Bozkurtlar diriliyor!

Gittiğin günden beri
Zulüm sardı her yeri
Yalvarırım dön geri
Türk yenilmez ol artık
Bozkurtlar diriliyor!

Mavi gök bassa bile
Kara yel esse bile
Haram yol kesse bile
Çok bekletme de artık

Bozkurtlar diriliyor!

Bozkurtlar diriliyor!

Bozkurtlar diriliyor!

TÜRKLÜK ŞARKISI

Bir kardeşlik destanı
olur bizim şarkımız
Dünyaya nizamını
verir bizim ırkımız
Mazlumun yanındayız
budur bizim farkımız
Bir kardeşlik fermanı
olur bizim şarkımız
Kürşat’la sarayları
yıkar bizim kırkımız
Dünya bir çadır misal
o bizim durağımız
Güneş ki bayrağımız
Türklüğe çerağımız
Adalet bir küheylan
o bizim burağımız
Bir kardeşlik meydanı
olur bizim şarkımız
Kürşat’la sarayları
yıkar bizim kırkımız

Metînî âleme yön
verir bizim ırkımız
Türk İslam nurlarıyla
döner bizim çarkımız
Zalime sur oluruz
budur bizim farkımız
Bir kardeşlik destanı
olur bizim şarkımız
Kürşat’la sarayları
yıkar bizim kırkımız

DÜNYA TELAŞI

Bir kuş gibi ömrüm elimden uçtu
Dünya telaşında geçti günlerim
Bu nasıl bir işti bu nasıl kuştu
Sonsuzdur sanmıştım uçtu günlerim

Bir telaş bir telaş bir telaş geçti
Görmedim çiçekler ne zaman açtı
Aklım anlamadı feleğim şaştı
Son kadeh misali içti günlerim

Yıldızlar gökte mi kiraz dalda mı
Baharlar bitti de kefen yolda mı
Mutluluk söyleyin para pulda mı
Sonsuzdur sanmıştım kaçtı günlerim

Ağlasam inlesem artık nafile
Telaşlar içinde gitti kafile
Dönmez ki bir ömür âh u vâh ile
Köz olup yanmıştım saçtı günlerim

Metînî yok mudur bu derde ilaç
Ağardı bembeyaz pamuk mu bu şaç
Uçup uçup gitti seninçün çok geç
Bir dala konmuştum uçtu günlerim
Sonsuzdur sanmıştım geçti günlerim

HÜMÂ KUŞU

Bir asır bekleriz ey hümâ kuşum
Baharlar yazlara döndü gelmedin
Bin asır sürecek belki de kışım
Yazlarım buzlara döndü gelmedin

Gökler yıldızları sağdı yerlere
Geceler kapkara çöktü her yere
Bir ışık Allah’ım çıktık mahşere
Kaynayan sularım dondu gelmedin

Ne olur nevruzda çiçeklerle gel
Sevgi sal üstüme yüreklerle gel
Ülkü ülkü yücel dileklerle gel
Ülkümün ülkesi yandı gelmedin

Bir asır bekleriz ey hümâ kuşum
Gelmedin gelmedin farıdı yaşım
Bin asır sürecek belki de kışım
Yazlarım buzlara döndü gelmedin

TURAN’A DOĞRU

Dedim ki Turan’ı diriltmek gerek
Dedi olmaz olmaz o tren gitti
Dedim ki Turan’ın âşığı çoktu
Dedi unut gitsin o filim bitti

Bu korku bu elem bu esef neden?
Dedi gelmez artık o yaprak uçtu
O zaman bu beden bu nefes neden?
Dedi olsun olsun hevesti geçti

Allah’ım esirlik böyle mi tatlı
Dedi ses çıkarma evim o katlı
Şaşırma kardeşim Türk hür azatlı
Dedi geçti gitti o sandık kitli

Turan kardeşliktir hak adalettir
Dedi boş yaşamak hoş rehâvettir
Alplik erenlik şimdi bize gerektir
Dedi dik yaşamak bir rezâlettir.

Biz böyle değildik ne zaman olduk
Dedi huzuru biz gavurdan aldık
Dedim Allah’ım bu bir kâbus mu?
Dedi dert etme ki yaşadık öldük

Dik durup da doğru yürümek yok mu?
Dedi gurur için ömrümüz çok mu?
Bir nefeslik ömre ebedi yakma
Dedi bak etrafına onurlu tok mu?

Dünya bir elime konsa da Turan
Alnımda ışıktır hazret-i Kur’an
Zâlime kılıcım, mazluma her an
Anayım, babayım; ne büyük bir şan

BU KAR

Bu kar bu kar bu kar bu kar
bir gün olur benden bıkar.
Bu kar bu kar bu kar bu kar
yolum anılara çıkar.
Bu kar bu kar bu kar bu kar
bir gün yüzümüze yağar.
Bu kar bu kar bu kar bu kar
nur olur kabrime sızar.
Bu kar bu kar bu kar bu kar
firkat olur kalbim yakar.
Bu kar bu kar bu kar bu kar
Bir gün olur benden bıkar.

SENLE DE OLMUYOR SENSİZ DE

Tarifsiz bir ânı yaşamış kalbim,
Dinle! Senle de olmuyor sensiz de.

Acizlik nasıl şey elbet bilirim;
Anla! Senle de olmuyor sensiz de.

Sizi seviyorsam bundan size ne!
Gülme! Senle de olmuyor sensiz de.

Gökyüzüm maviye doyar mı diye,
Sorma! Senle de olmuyor sensiz de.

SELAM

Doğarken güneşe batarken aya
Selam olsun selam aleyküm selam
Göz atıp geçtiğim yalan dünyaya
Selam olsun selam aleyküm selam

Bir fânî rüyası olan ömrüme
Bir sükût deryası olan kalbime
Âh inat kayası olan sabrıma
Selam olsun selam aleyküm selam

Rüzgârlar kıskandı ömür hızımı
Çözemedim gitti alın yazımı
Kehkeşan çözmedi benim gizimi
Selam olsun selam aleyküm selam

Nerde kaygısız güldüğüm günler
Nerde mavi göğü deldiğim günler
Nerde yürekleri çaldığım günler
Selam olsun selam aleyküm selam

Şimdi ağaran baş sızlayan dize
Şimdi yenmeyen aş küllenen köze
Şimdi dinmeyen yaş gülmeyen yüze
Selam olsun selam aleyküm selam

Metînî bu hayat böyledir böyle
İster sükût et istersen ağla
Münker’le Nekîr’i görünce söyle
Selam olsun selam aleyküm selam

YILLAR

Sonsuza açılan kanatlarımı,
Attın ateşlere âh yakan yıllar.
Alnıma çizdiğim inatlarımı,
Döndürdün sellere âh akan yıllar.

Mutluluk bir vadi yürüdüm geldim.
Aynı mehtab ile güneşe güldüm.
Vakit ki sevgimi binlere böldüm.
Ağlattı gönlümü âh kalan yıllar.

Görmesin gözlerim eskilerimi,
Olmasın anlayan ezgilerimi,
Ne çare kırmışım gözgülerimi,
İttin olmazlara âh yalan yıllar.

Isısızlık bir vadi yürüdüm geldim.
Rahatı olmayan yıllarda öldüm.
Ayrılık ne demek anladım, bildim.
Dinletti matemi âh ölen yıllar.

Ey güzel günlerin mavi baharı,
Terk et gel ne olur şu sonbaharı!

TURAN’A DOĞRU

Bir çiçek açıyor Şirvan bağında
Gülüyor çocuklar Turan’a doğru
Bir güneş doğuyor Altay dağında
Geliyor balalar Turan’a doğru

Kırgız’ım Kazak’ım Türkmen’im Oğuz
Eğer zulüm varsa biz orda yoğuz
Zalime korkuyuz mazluma bağız
Suluyor civanlar Turan’a doğru

Türk’tür ortak adım buna inandım
İslam’ın renginde nura boyandım
Zulmün pençesinden kaleler sındım
Alıyor yiğitler Turan’a doğru

Batsa da güneşler ne çıkar ay var
Yıldızı solmayan gökte saray var
Şahadet bir kımız diyen bir Hayy var
Biliyor şehitler Turan’a doğru

Doğu Türkistan’dan Bosna’ya kadar
Bu dünya zalime dar olacak dar
Önümde alperen Şamillerim var
Geliyor bozkurtlar Turan’a doğru

Kızıl elma selam selam der sana
Selamet pınarı hak yoldur bana
Bu pınardan artık iç kana kana
Diliyor erenler Turan’a doğru

Metînî sazını asma duvara
Kardeşlik türküsü Turan’a vara
Turan’ı çağıra her düşen dara
Çalıyor ozanlar Turan’a doğru

BİR HÜZÜN BULUTU

Annesiz çocuklar güler mi bilmem
Yüzünden o hüznü siler mi bilmem
Sebâtî hâlini yavrusun görse
Kabrinde huzuru diler mi bilmem
Bir resim üç küçük üzülmüş melek
Sebâtî evinde yıkılmış direk
Allahım bu hüzne dayanmaz yürek
Zaman ki şu zulmü siler mi bilmem
Ey hüzn çocuklara musallat olma
Annesiz gözlere acıyla dolma
Ey hüzün ne olur karşımda gülme
Sebâtî bu çile dolar mı bilmem
Ne acı bir bakış fesli küçüğüm
Belli ki acılar hep düğüm düğüm
Ey zalim kainat bilme öldüğüm
Anacım saçını yolar mı bilmem
Erkendir her ölüm garip bu dünya
Sebâtî gidince bitti bak rüya
Bir resim bir hüzün çocuk bu güya
Annesiz çocuklar güler mi bilmem

AMASYA’YA GEL ŞİMDİ

Kirazları ballanmış
Elmaları allanmış
Bak Şirvanî güllenmiş
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Pirler yolun gözlüyor
Seni dostlar özlüyor
Ah ne sırlar gizliyor
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Saat kulem hay benim
Kubbelerim say benim
Köprülerim yay benim
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Kuba Cami yüksektir
Evliyası bir tektir
Ipılık bir yürektir
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Bayezid’i gez heri
Şu sırları çöz heri
Mihrî gibi yaz heri
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Semaverde közü var
Söyleyecek sözü var
Türk’ün burda özü var
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Tek kapıdan çıktım de
Yalıboyu baktım de
Bir cigara yaktım de
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Mir Hamza evliyası
Evliyalar rüyası
Kabri dünya bahası
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Halvetiler ocağı
Sanki ana kucağı
Velidir dört bucağı
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Şehzadeler beldesi
Hayran eder herkesi
Sanki rüya ülkesi
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Bir vadi ki ters semer
Dağları sanki mermer
Şirinler yüze güler
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

Metin sözü kısa kes
İster gürle ister es
Burda mutlu bak herkes
Amasya’ya gel şimdi
Şöyle şinle gül şimdi

KORKAK TAVUKLAR

(Gerçek ve mücadeleci din adamları müstesna)
Ey kendini din adamı sananlar
Makam için cayır cayır yananlar
Zoru görüp bir köşeye sinenler
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Memleketi din satanlar yakıyor
Bizimkiler aval aval bakıyor
Sonra çıkıp bir de maval satıyor
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

İçi fitne fücur ile fokurdar
Ağzındadır her an galiz küfürler
Yılan bana dokunmadı şükür der
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Dinci tayfa cennet alıp satarlar
Mantar gibi her köşede biterler
Bizimkiler maaş alıp yatarlar
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Memlekete gözdikenler göz oydu
Arsız güruh hem çoğaldı hem soydu
Bunu bunlar ne konuştu ne duydu
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Ya İlahî yatmak buna verilmiş
Göbekleri gerildikçe gerilmiş
Önlerine dünya ahret serilmiş
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Ebu Azam eğmiş miydi başını
Yemiş miydi hak yiyenin aşını
Toplamıştı bu dünyadan göçünü
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Ne var bir de şu Metin’i dinlesen
Millet için inim inim inlesen
Çıkar için her kayığa binmesen
Yazık size yazık korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

Yok yok Metin bunlar haram sevmezler
Yanlış dedin küfretmezler sövmezler
Makam için gemlerini gevmezler
Özür size özür korkak tavuklar
İkiyüzlü temelsizler lavuklar

TUZSUZ’A ÖZLEM 2

Yine yeni bir bahar
Ne güzel hatıran var
Çiçeklerin sanki kar
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Şu tepeler yaylaktı
Harkın altı otlaktı
Hep atları kısraktı
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Muhiddin’in pınarı
Yeşil olur kenarı
Akar gider suları
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Kamışlı’da ot boldu
Şimdi sarardı soldu
Acep bize ne oldu
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Çekereğe girerdik
İnek güder çimerdik
Akşama dek yüzerdik
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Günler bize ay idi
Mutluluk bir tay idi
Tüm dünyamız köy idi
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Karagedik aşılır
Varay’a dek koşulur
Şimdi buna şaşılır
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Serkiz’in çamuruna
Motor battı curcuna
Ferguson’un gücü ne
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Pala Dayı at nallar
Sabri Dayı çay yollar
Hani nerde bu kullar
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Muhacir mahallesi
Şirvanlı’nın palesi
Hatır gönül bilesi
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Ömrümüz gelip geçti
San pınardan su içti
Sevdiklerin hep göçtü
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

Metin Tuzsuz sevgisi
Sana Allah vergisi
Selamla sen herkesi
Tuzsuz beni bekliyor
Bak yüreğim tekliyor

TUZSUZ’A ÖZLEM 3
BİZİM KÖYÜN GÜLLER

Bizim köyün Tuzsuz derler adına
Yine düştü anam atam yâdıma
Henüz girdim sayın altı yedime
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Her birinin ayrı ayrı adın yaz
Nenem vardı adı gibi İsminaz
Ne kışları dururlardı ne de yaz
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Ana dedim benim anam Fatmagül
Tuzsuz içre evliyadır böyle bil
Misafiri ayırmazdı tanış el
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Hanım Nene fırınını yakmıyor
Mayasızlar misler gibi kokmuyor
Bizim açlar mayıl mayıl bakmıyor
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri
Mümine’ydi hala derdim teyzeme
Pale derdi, Şirvanlıya benzeme!
Lokma dökmüş bol bol aşır az yeme
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Ayten Anne Hikmet Nine nerede
Nam salmıştı kısmetleri burada
Ağalık da onlarındı çile de
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Sabri Dayı âşık mıydı eşine
O yüzden mi çabuk gitti peşine
Bakmadı ki ecel gözün yaşına
Ne acıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Perzad Hala Cevriye’yle dost idi
Zayda Hala radyosuyla mest idi
Ne de çabuk o günlerim eskidi
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Nigar Eme dua eder gezerdi
Canibe Abla’ya yürek üzerdi
Allah’ım yine de dünya güzeldi
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Hâkime Hala’nın hâkim haline
Ayhan Abla hep gülerdi kendine
Olsa da çileler düzü düzine
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Nenem Halise imiş halis bir kadın
Ben görmedim eller söylerdi yâdın
Almış mı bilmem ki dünya muradın
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Daha nice sayamadım yıllar var
Bize dua etmiş nice diller var
Annemin kardeşi nice güller var
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

Metin sen de bu güllere dua et
Onlar sana kaş kırmadı nihayet
Ruhlarıçün bir fatiha eda et
Ne tatlıydı anam bacım halleri
Mis kokardı bizim köyün gülleri

TUZSUZ’A ÖZLEM 4
(Mustafa Geygetoğlu Ağabeyime)

Hayalimde eski köyü geziyom
Kimler geldi kimler geçti yazıyom
Gidenlerin bir bir üstün çiziyom
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Şöyle baktım Şirvanlılar nerede
Mahalleydik kut yaşardık burada
Düğünlerde güreşirdik merada
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Muhacirler bir bir gelip geçtiler
Akrabalar melek olup uçtular
Kimi gurbet kimi cennet, göçtüler
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Demirdayım yiğit oğlu Mustafa
Halaylarda en öndeydi daima
Ecel seni seçmiş duydum bu defa
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Her köşede bin anı var bin acı
Yaşlandık be gitdi kardeş ve bacı
Sevmek miydi gönlümüzün tek suçu
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Camilerin mahzunlaşmış dün gördüm
Cuma vakti ah ederek haykırdım
Tek saf ile namaz kıldım şaşırdım
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Mavi gökte kerkenesler uçardı
Tepelerde gevenlerin yanardı
Ütmelik ve karaharman kokardı
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

Metin artık sen de azık hazırla
Çoban gibi sade dünü hatırla
Azraile ver canını huzurla
Bülbül artık bahçelerde ötmüyor
Tuzsuz bitti. Zaman geri gitmiyor
Kederlendim kalpte sızı bitmiyor

TÜRKLÜK TÜRKÜSÜ

Gel Türk oğlu hatırla şu mâzini
Şehidini ak tolgalı gazini
Çok çekmiştin hak ümmetin nazını
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Gel ki Uygur bebeleri gülsünler
Gel ki artık firavunlar ölsünler
Gel ki müslim gayri müslim bilsinler
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Sen gelince gonca güller açmıştı
Adaletin yüce dağlar aşmıştı
Boşnak kardeş İslamlığı seçmişti
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Hani şimdi gezindiğin sahralar
Hani şimdi doldurduğun sofralar
Yemen ilde yaman yazar mısralar
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Bağdat Basra yıkılıp kül olmadan
Myanmar’da son nefer de ölmeden
Filistin’in gül yüzleri solmadan
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Ne sanatı ne kültürü ne ilmi
Yetişmedi yeni Sinan değil mi
Yunus Emre’m kurudu mu yeşil mi
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Ben gelmedim dava için diyordu
Benim işim sevi için diyordu
Helal aşın kavim kardaş yiyordu
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Bir daha gel bir daha gel bir daha
Cihan elin açmış yüce Allah’a
İstiyoruz Türklük gibi bir vaha
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

Metin sözü çok da fazla uzatma
Kanlı zaten şu yaraya tuz atma
Güller açar Turan elde acz etme
Ey Türk oğlu âlem nizam bekliyor
İnsanlığın nabzı artık tekliyor

BAHAR

Bülbüller şakısa günler bitmese
Baharlar gelse de artık gitmese
Her gün bayram olsa baykuş ötmese
Allah’ım bu bahar cennet mi nedir
Çiçekler gülüyor hikmet-i kebir

Bir mavi menekşe bir kızıl gonca
Her yanı kaplamış dört yaprak yonca
Hep bunu beklerim ömrüm boyunca
Allah’ım bu bahar cennet mi nedir
Çiçekler gülüyor hikmet-i kebir

Yeşili çıldırmış alı çıldırmış
Meyveden kırılan dalı çıldırmış
Sade deli değil veli çıldırmış
Allah’ım bu bahar cennet mi nedir
Çiçekler gülüyor hikmet-i kebir

Esti nesim-i nev açıldı güller
Açsın bizim dahi gönlümüz derler
Sakiyâ mey sun salınsın dilber
Allah’ım bu bahar cennet mi nedir
Çiçekler gülüyor hikmet-i kebir

Aşk ile ötsün gönlümde bülbül
Misklerle dökülsün ömrüme sümbül
Şimdi gökler melek yerler ise gül
Allah’ım bu bahar cennet mi nedir
Çiçekler gülüyor hikmet-i kebir

Metin bu dünyadır değil ki baki
Kalbini uzatma değildir saki
Bir hayal olmuşsun dedim illâki
Allah’ım bu bahar cennet mi nedir
Çiçekler gülüyor hikmet-i kebir

BENİ DE ÇAĞIR

Kabe’ni özledim seni özledim
Aşkın ateşini canda gizledim
Davetin bekledim yolun gözledim
Ne olur yanına beni de çağır
Bu nasıl bir firkat ne kadar ağır

Karadır saçların içinde nur var
Lebbeyk sedasında tam bir sürur var
Bana da bana da bir damla nur ver
Ne olur yanına beni de çağır
Allah’ım bu firkat ne kadar ağır

Hasretinle ömrüm geçti gidiyor
Yeşil kubben gönle ateşten bir kor
Kavuşmak bir hayal alışmak çok zor
Ne olur yanına beni de çağır
Bu nasıl bir firkat ne kadar ağır

Ömrümün biterken yazları sensiz
Bir hazan rüzgarı esiyor sessiz
Ölmeden dünyada kavuşsaydık biz
Ne olur yanına beni de çağır
Allah’ım bu firkat ne kadar ağır

Kabe’ne aşığım kubbene meftun
Siyahla yeşilin kalbimde efsun
Bu gönül yangında bu gönül mahzun
Ne olur yanına beni de çağır
Bu nasıl bir firkat ne kadar ağır

Ne zaman yoluna etsem azimet
Dünyanın işleri vermedi fırsat
Elimi kolumu bağladı minnet
Ne olur yanına beni de çağır
Allah’ım bu firkat ne kadar ağır

Metin sen kalbini bu aşk ile yak
Kabe’nin Ravza’nın yollarına bak
Allah’tan dileyip varmayan hiç yok
Ne olur yanına beni de çağır
Bu nasıl bir firkat ne kadar ağır

TUZSUZ’UN BAHARI

Ağladım mı güldüm mü
O günlerde oldum mu
Yaşadım mı öldüm mü
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

Kerkenesler uçardı
Taze güller açardı
Kızlar bakıp kaçardı
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

Televizyon bilmezdik
Tepelerden inmezdik
Öyle yarım gülmezdik
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

Pancardandı motorum
Kırılmazdı hatırım
Gökyüzüydü çadırım
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

Bayram tatlı geçerdi
Kuyu yanı coşardı
Herkes mesut yaşardı
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

Lütfi dayım müdürdür
Peyman Hoca ömürdür
Tek kaygımız kömürdür
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

Metin dostlarını an
O günlere şimdi yan
Artık deli akmaz kan
Sene dokuz yüz seksen
Mevsimler hep ilkbahar
Tuzsuz güllük ve gülşen
Tuzsuz mesut bahtiyar

OYUN İÇENDEDİR OYUN

Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Duyun kardeşlerim duyun!
Eğer değilseniz koyun!
Duyun bir de benden duyun!
Bu nasıl bir düzen deyin!
Beyin kaynatıyor beyin!
Yeyin bir biriniz yeyin!
Biri Alevidir deyin!
Birin adı Sünni koyun!
Oyun gözlerini oyun!
Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Koyun musun ulan koyun!
Yeyin ahlaksızlar yeyin!
Aksırıncaya dek yeyin!
Tıksırınacaya dek yeyin!
Haram helal neymiş deyin!
Sonra bir de hacceyleyin!
Yuyun günahları yuyun!
Oyun içendedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Dininizin altın oyun!

Uyuşturan haram suyun,
Kadehine servet sayın!
Sayın helalullah sayın!
Sayın helalullah sayın!
Sonra evde eşe kıyın!
Sonra evde çocuk döğün!
Döğün şerefsizler döğün!
Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Kıyın ana avrat kıyın!
Kıyın ana avrat kıyın!
Soyun bacısını soyun!
Söğün anasına söğün!
Övün ahlaksızı övün
Doyun haramlara doyun!
Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Her pisliğe güzel deyin!
Örfün der ki düzgün giyin,
Soyun kızım şimdi soyun!
Senden istenen bak bugün
Soyun isteğince soyun!
Bakıyorlar diye sevin!
Eyin başınızı eyin!
Amerika senin dayın!
Müslümana kâfir deyin!
Kardeş deyin etin yeyin!
Yeyin bir biriniz yeyin!
Düşmanların öp eteğin!
Neyin kaldı söyle neyin?
Allah için bir kez duyun!
Neyin kaldı müslim neyin?
Allah için bir kez duyun!
Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Yuyun kanlı eller yuyun!
Petrol için canlar kıyın!
Arap deyin Dürzî deyin!
Sayın düşmanları sayın!
Farsî deyin Türkî deyin
Soyun müslümanı soyun!
Allah emri olan toyun!
İçki olmuş helal suyun!
Sünnet toyu alkol kuyun!
Beyin kaynatıyor beyin!
Oyun içindedir oyun !
Oyun içindedir oyun!
Benim dinim budur deyin!
Yeyin haramları yeyin
Ahret şurubuyken meyin!
Dünyadaki hali deyin!
Yeyin haramları yeyin!
İçin için helal sayın!
Bir de şehvetleri sayın!
Ekran ekran fuhuş yayın!
Sonra ana avrat sayın!
Sayın şerefsizler sayın!
Yeyin bir biriniz yeyin!
Yayın nefretleri yayın!
Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Koyun musun ulan koyun!
Oyun içindedir oyun!
Oyun içindedir oyun!
Duyun kardeşlerim duyun!
Eğer değilseniz koyun!
Duyun bir de benden duyun!
Metin asil senin soyun!
Türk milleti eğmez boyun!
Koyun değil inan koyun!
Elbet bulur her ark suyun!
Bozulur bu kirli oyun!
Duyun şerefsizler duyun!
Duyun şerefsizler duyun!
Türk uyanır biter oyun!
Türk uyanır biter oyun!

AYNEN

Sanki dilde kelam bitti
Türk dilinde baykuş öttü
Verem oldu ölüp gitti
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen

Adın filan mıdır aynen
Baban falan mıdır aynen
Sözüm yalan mıdır aynen
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen

Elinde var sigarası
Cebinde yok beş parası
İki lafın tam arası
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen
Her soruya aynen dedin
Aynen içtin aynen yedin
Nerde senin âlim ceddin
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen

Kaç kelime biliyor ki
Lügat bakmak öyle zor ki
Düz bir cümle zakkum sanki
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen

Şiir desen şiir yazmaz
İlim desen dizin bükmez
Kalkıp gidip cihan gezmez
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen

Metin aynen diyenlere
Türkçem hakkın yiyenlere
Yazık ona kıyanlara
Aynen, aynen, aynen aynen
Başka kelam söyle lütfen

AĞAOĞLU

Ben bir ağa oğluyum ağa oğlu mert olur
Mazlumun canı yansa içimize dert olur

Ben bir ağa oğluyum o asil bir fert olur
Acizlere yumuşak zalimlere sert olur

Ben bir ağa oğluyum ağalar yiğit olur
Aslanlık bize vergi şerefsizler it olur

Ben bir ağa oğluyum ağalar seyit olur
Peygamber evi gibi bir ehl-i beyit olur

Ben bir ağa oğluyum ağa oğlu yurt olur
Haksızın karşısında umut olur kut olur

Ben bir ağa oğluyum ağa oğlu kıt olur
Ağalık köklü çınar köksüzlerse ot olur

Ben bir ağa oğluyum yalan bize mat olur
Yalancılar karşımda susar kalır put olur

Ben bir ağa oğluyum ağa biraz kurt olur
Zalime yağlı urgan mazluma umut olur

Ben bir ağa oğluyum ağalık servet olur
Serveti dağıtmaksa bizlere devlet olur

UMUT

(Salgın Sonrası)
“Yusuf-ı güm-geşte bâz âyed be-Ken’ân gam me-hor
Külbe-i ahzân şeved rûzî gülistân gam me-hor” (Hafız)
Bugün âlem gamla dolu
Elem sarmış sağı solu
Soluyor âh ömür gülü
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Yağmurları yağdıran var
Güneşleri doğduran var
Şu âlemi giydiren var
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Bir salgının kanlı eli
Esti sanki hazan yeli
Gitti her bir evin gülü
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Bak önünde binbir ışık
Yüzde kalmaz bu kırışık
Çal sazını çal be âşık
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Tuzsuz’un gülleri açar
Çekerek’ten seller geçer
Dayılarım ekin biçer
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Sokak sokak cadde cadde
Kabe Mekke Kudüs Cidde
Uçar kalpler o serhadde
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Karabağ’dan dağıl duman
Bak nasıl da geldi ferman
Türk dizine verdi derman
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

Metin umut çiçek çiçek
Bir solarsa bin bitecek
Allah bâki ölüm gerçek
Umut besle umut gülmüş
Bir bakarsın bahar gelmiş

DÖRT MEVSİM

Böyledir bu dünya mevsim hızında
Baharlar göz açıp kapayı gider
Uzunmuş ömürler yalan sözünde
Ecelin şerbetin bir anda içer
Yazları telaşlı mahsul gerektir
Para pul okuma tahsil gerektir
Oysaki mezara kandil gerektir
Bilirsin yel eken rüzgarı biçer
Güz geldi titredi dalda yaprağım
Meyveler çürüdü yandı toprağım
Pişmanlık ateşi hep solum sağım
Sararmış yaprağım dokunsan düşer
Kış deme kış deme kış deme n’olur
Tek çıkar mavzeri tam alnımdan vur
Geçme ey zamanım geçme geçme dur
Bu melek suretler nereye uçar
Metînî bu dünya böyledir böyle
Dört mevsim yaşar da göçersin öyle
İstersen ağıt yak ister gül söyle
Bu ömür göz açıp kapayı geçer
Her gelen ecelden bir yudum içer

AK SAKALLI

Her insana bir hediye vermiş Hak
Adı ömür ister sakla ister yak
Damla damla biter gider çare yok
Ak sakallı dedelere döndüm ben
Yandım mı ki hemencecik söndüm ben

Ben de evvel yeni doğmuş bebektim
Yumuk yumuk ellerimle melektim
Sevgi için çarpan minik yürektim
Ak sakallı dedelere döndüm ben
Yandım mı ki hemencecik söndüm ben

Daha dündü kayalarda gezerdim
Taşı sıksam paramparça ederdim
Nasıl oldu böyle hemen kırardım
Ak sakallı dedelere döndüm ben
Yandım mı ki hemencecik söndüm ben

Ellerimden yıllarımı çaldılar
Gözlerimden tüm ferimi aldılar
Şimdi karlı vadilere saldılar
Ak sakallı dedelere döndüm ben
Yandım mı ki hemencecik söndüm ben

Ağla ağla o günlerin döner mi
Üfle üfle dert acısı söner mi
Gizle gizle sızıların diner mi
Ak sakallı dedelere döndüm ben
Yandım mı ki hemencecik söndüm ben

Şimdi dağlar karlı kışlı boranlı
İçimizde ümit evi viranlı
Dostlar ölmüş hepsi artık o yanlı
Ak sakallı dedelere döndüm ben
Yandım mı ki hemencecik söndüm ben

Metin uçtu ellerinden seneler
Sen de artık harmanını yele ver
Bak yüzünde ak sakallar neler der
Ak sakallı dedelere döndün sen
Yandın mı ki hemencecik söndün sen

TÜRK

Nuhtan Yafesten bu yana
Ne mutlu Türküm diyene
Yayılmışız tüm cihana
Ne mutlu Türküm diyene

Adaleti salıcıyız
Muhammed’in kılıcıyız
Sanılmasın biticiyiz
Ne mutlu Türküm diyene

Ne yurdumda baykuş öter
Ne de Atatürkler biter
Bir Kürşatım Çine yeter
Ne mutlu Türküm diyene

Yurttan yurda sürülmüşüz
Bir ölüp bin dirilmişiz
Başak gibi derilmişiz
Ne mutlu Türküm diyene

Bugün Turan illerinde
Umut biter güllerinde
Aşıkların tellerinde
Ne mutlu Türküm diyene

Kara günler kararmadı
Türkü Türkten koparmadı
Gül benzimiz sararmadı
Ne mutlu Türküm diyene

Dünya Türke yar olacak
Düşmanlara dar olacak
Bin yıllarca var olacak
Ne mutlu Türküm diyene

Metin Türklük ister mertlik
Türkte bulunmaz ki sertlik
İlle dirlik ille dirlik
Ne mutlu Türküm diyene.

TÜRKİYE YÜZYILI

Nûh’un torunusun, Yâfes’in oğlu.
Ne Batılı oldun ne de Doğulu.
Türk oğlu Türk’sün sen, asena soylu.
Türk, İslam’ın kılıcı, Allah’ın kulu,
Altay tek ulusun, Hira tek nurlu.

Bu köhne dünyaya adalet saldın.
Cihanı zilletin elinden aldın.
Nizam-ı âlemi baş tacı bildin
Türk, İslam’ın kılıcı, Allah’ın kulu,
Altay tek ulusun, Hira tek nurlu.

Peygamber soyusun Nuh’u unutma
Oğuz’dan aldığın ruhu unutma
En büyük düşmanın korku, unutma
Türk, İslam’ın kılıcı, Allah’ın kulu,
Altay tek ulusun, Hira tek nurlu.

Özbek’i, Türkmen’i, Kırgız’ı bozkurt.
Azerbaycan bir yurt, Kazak’ı bir yurt.
Turanı doğur da şu kefeni yırt.
Türk, İslam’ın kılıcı, Allah’ın kulu,
Altay tek ulusun, Hira tek nurlu.

Fâtih ol çağ açıp çağları kapat.
Yavuz ol hilafet kılıcın kuşat.
Mavi Gözlü Dev ol Yunan’ı kır at.
Türk, İslam’ın kılıcı, Allah’ın kulu,
Altay tek ulusun, Hira tek nurlu.

Metin, her yüzyılda yeni bir Türk var.
Bu cihan Türklüğün gözünde pek dar.
Geçse de yüzyıllar, asırlar, çağlar.
Türk, İslam’ın kılıcı, Allah’ın kulu,
Altay tek ulusun, Hira tek nurlu.

ŞÜKÜR

Elimde bir lokma somun ekmeği
Ne severdim tereyağla yemeyi
Şimdi götürsek de ballı böreği
Tadı yok; unuttuk şükür etmeyi
Çok özledim hesapsızca gülmeyi

Bir döşek dam evde yere serilir
Beş kardeşe bir tek yastık verilir
Şimdi lüküs yataklara girilir
Tadı yok; unuttuk şükür etmeyi
Çok özledim hesapsızca gülmeyi

Bir lokma bir hırka yaşar giderdik
Akrabadan gelenleri giyerdik
Allahım biz nasıl böyle delirdik
Tadı yok; unuttuk şükür etmeyi
Çok özledim hesapsızca gülmeyi

Metinî arzular bir tuzlu sudur
İçtikçe susarsın hakikat budur
İster ağla ister inle istersen kudur
Tadı yok; unuttuk kuru ekmeği
Çok özledim şükrederek gülmeyi.

ELLİ YAŞ

Yaşım ellidir kışım bellidir gardaş.
Kışım bellidir yaşım ellidir; yavaş!

Zaman yellidir ateş küllüdür gardaş.
Ateş küllüdür zaman yellidir; yavaş!

Gözüm nemlidir içim gamlıdır bu yaş.
İçim gamlıdır gözüm nemlidir; vaş vaş!

Kara günlüdür kabir yönlüdür bu yaş.
Kabir yönlüdür kara günlüdür; vaş vaş!

Yaşım ellidir kışım bellidir gardaş.
Kışım belli, yaşım elli; telaş telaş!

SERBEST DÜŞÜNCELER

AKADEMİSYEN MANİFESTOSU

(Biz münevverler olarak söz veririz ki,)

Biz,
Görmeyenlere göz,
Duymayanlara söz,
Gülümseyen bir yüz,
Üşüyen kalplere yaz,
Çıkılmayan dağlara iz,
Duran çarklara hız,
Çıplak kalana bez,
Yükselen gencime diz,
İlim yolunda hız,
Düşman için giz,
Millet için biz,
Olacağız.
Biz,
Hainler için sur,
Türklük için gurur,
Atalar için onur,
Öğrencimizle mağrur,
Musa’nun çıktığı Tur,
İsa’nın yoğurduğu hamur,
Süleyman’ın yolundaki mur,
Peygamberimin alnında nur,
Olacağız.
Biliyoruz ki,
Biz olmazsak,
Atomu bölemezdi insan,
Damarda sıhhatle akmazdı kan,
Duygular kalplerde bulmazdı can,
Fikirler uçuşmazdı her an,
Belki de okunmazdı Kur’an,
Viran olurdu bu dünya, viran,
Bilinmezdi ne can ne de canan,
Bulamazdı güzelliği inan,
Olamazdı Yavuz’a râm cihan,
Gezemezdi Kanuni’de o kan,
Veremezdi Atatürk’e vatan,
Türk’e nasip olamazdı bu şan.
Diyoruz ki,
Bizim,
Kopar belki ama eğilmez başımız,
Cübbemizde düğme kabul etmez kumaşımız,
Ademle birdir ilim yaşımız,
Cennete çevirmektir memleketi düşümüz,
Hak ve adalet dağıtmaktır işimiz,
İlim yolunda çatılmaz hiç kaşımız,
Türk oğlu Türk’e dönüştürür aşı’mız,
Kim yerse helalinden aşımız,
Kapımız açıktır yoktur asla şaşımız,
Hainlere yaman olur kışımız,
Dostlarına sevgi dolu içimiz ve dışımız,
Biz olmasak diyoruz,
Nasıl yetişecek bahçemizde gül,
Nasıl öpülecek saygı ile el,
Nasıl şakıyacak bilgi ile dil,
Nasıl enerjiye dönüşecek yel,
Nasıl nameleri döktürecek tel,
Nasıl barış dolu olur her il,
Nasıl insan olur şu kupkuru kil,
Nasıl kardeş olur sağ ile sol,
Nasıl nizam-ı âleme bulunur yol,
Nerde bulunacak ibadetli kul,
Nerde bulunacak harcanacak pul,
Nerde bulunacak huzurumuz bol,
Nasıl Türk’e denir gel de baş ol.
Biz olmalıyız
Çünkü,
Biz,
Görmeyenlere göz,
Duymayanlara söz,
Gülümseyen bir yüz,
Üşüyen kalplere yaz,
Çıkılmayan dağlara iz,
Duran çarklara hız,
Çıplak kalana bez,
Yükselen gencime diz,
İlim yolunda hız,
Düşman için giz,
Millet için biz,
olacağız.
Biz münevver olacağız.

YAPMA

Ne olur hüznü alıp koynuna,
öyle bakma.
Ne olur inciler takıp gerdana,
öyle bakma.
Ne olur saçını atıp arkana,
öyle bakma.
Ne olur kaşını çatıp da cama,
öyle bakma.
Ne olur boynunu büküp kalpleri
öyle yakma .

Dudağında acıdan bir tebessüm
Olmasın.
Gözlerinde gülücükler şu soğukta
Solmasın.
İçindeki fırtınayı bırak eller
Bilmesin.
Ne olur kaşını çatıp da cama,
öyle bakma.
Ne olur boynunu büküp kalpleri
öyle yakma.

NİSYAN

İsyanım nisyanıma
Bazen ilaçtır yarama.
Bazen uçurumlardan düşerim,
Tozlu nisyan çukurlarına.

Mutluysam biraz da onun sayesinde.
Çalışmalıysan onun yüzünden.
Korkuyorsam çıldırmaktan,
Sığınıyorun onun tozlu kollarına.

Biliyorum iyi değil.
Ama başka çarem yok,
Düşerim yollarına.
Yoksa çıldırmamak elde değil.

İsyanım mı nisyanımdan ,
Nisyanım mı isyanımdan.
Bilmiyorum.
Bilerek kendimi atıyorum,
Onun derin uçurumlarına.

Görüyorum herkes aynı.
Onlar da bu işte mazur.
Yoksa nasıl dayanır bir ana yüreği,
Yavrusunun yokluğuna…

Nisyanım yorganım.
Nisyanım, ah yorgunum.
Hayatım tekrarlar elinde tekerrür.
Nisyanım . İşte bundan isyanım.

Nisyanım. Ben bir insanım.
Sığınağım, korunağım, durağım.
Beynimin yeli, aklımın seli.
İyileri alma ne olur.

HEYHÂT

Saadet güneşi doğacak bir gün
Seni gözlediğim mavi denizden
Lakin,
Şu an,
Ağlıyor kalbim deniz artık ölgün
Ufukta batan güneş şimdi yorgun

Saadet güneşi doğacak bir gün
Seni gözlediğim mavi denizden
Bil ki ,
Şu an,
Ağlıyor gonca bahçe sensiz solgun
Ufukta batan güneş sensiz yorgun

Saadet güneşi doğacak bir gün
Seni gözlediğim mavi denizden
Sanki,
Viran,
Ağlıyor bülbüller yine dalgın
Ufukta batan güneş yine yorgun

Heyhat,
Elbet,
Saadet güneşi doğacak bir gün
Seni gözlediğim mavi denizden
Ancak
Canan,
Doğmuyor güneşler sanki dargın
Kalbim uzak denizlere sürgün.

VAY ANAM VAY!

Kırmızı giyinmiş
Bahar geçti
Kapımdan
Yüzü ay, kaşı yay, doru tay, vay anam vay!

Salındı saba,
Açtı goncaları
Hâbından
Yüzü ay, kaşı yay, doru tay, vay anam vay!

Sarından utan başak,
Kızar nar ayıbından
Yüzü ay, kaşı yay, doru tay, vay anam vay!

Dişinin beyazında kar,
La’linin kızılında kan
Yüzü ay, kaşı yay, doru tay, vay anam vay!

Bu kadar salınmak
Servide de olmaz,
Fettan
Yüzü ay, kaşı yay, doru tay, vay anam vay!

Mavi hayallerin
Rrüzgârıyla yandı cihan
Yüzü ay, kaşı yay, doru tay, vay anam vay!

Her adımı
Bir yürek hoplatır
Her an inan,
Yüzü ay, kaşı yay, boyu tay, vay anam vay!

VAKTİDİR

Dostum, ayrılık vakti gelmişse
Aşktan.
O şarkıyı çalamazsın yine baştan.
Âh,
O bir Eftelya,
Sen bir Paskal, çoktan…
Bak!
Oyun bitmiş,
Perde inmiş, yaş geçmiş!

Artık ayrılık vakti gelmişse
Aşktan.
O şarkıyı çalamazsın yeni baştan.
Âh,
O bir Finten
Sen bir Davalaciro
Kanlar akmış,
Gemiler batmış, Kuasimodo!

Gülüm, ayrılık vakti gelmişse
Aşktan.
Son şarkıyı çalamazsın yeni baştan.
Âh,
O bir Leylâ, sen bir Mecnûn,
Ayrılık!
Bak,
Hasret çekmiş, çöller yakmış, yok artık!

Artık ayrılık vakti gelmişse
Aşktan
O şarkıyı çalamazsın yeni baştan
Ahmet Cemil,
O Lâmiâ, yok, yok artık!
Mavi gözler, şiir sözler,
Boş, boş artık!

SAFFET’E MEKTUPLAR 1
Saffet,
Bana biraz oralardan bahset.
Kopmadan önce benim için de kıyamet,
Ne olur, bir zahmet,
Bana biraz oralardan bahset.
Biliyorum, ölüm kimine afet,
Kimine ölüm bir ziyafet.
Ama ne olur Saffet,
Bana ölmeden evvel
Oralardan bahset.
İster rüyamda et ziyaret
İster hayal içindedir hayal et.
Biliyorum, biliyorum bir gün ben de geleceğim nihayet.
Ama ölmeden evvel bir zahmet
Benim için de kopmadan kıyamet
Öte öte âlemlerden,
Bana biraz bahset.
Sen göçtüğünde bildim ki ölüm bir alamet.
Bilemiyorum nihayet,
Ya fekalet
Ya selamet.
Saffet,
Ne olur bana oralardan bahset.
Görünür mü kara toprak altında o cennet?
Nasıl bir şey ruh denilen emanet?
Vücut hapsinden kurtulan ruh-ı mücerret,
Acaba olur mu o karanlık kabrinde müreffeh?
Saffet,
Bu hayatta da vardır elbet keramet.
Ben bulamadım ne olur sen bahset.
Ne olur bir kez beni
Rüyada olsun ziyaret
Et!

SAFFET’E MEKTUPLAR 2
Saffet ,
Bana biraz oralardan bahset.
Buralar bildiğin gibi nihayet.
Kimi gün cinayet
Kimi gün ziyafet.
Boş ver be Saffet,
Dünya burası işte sonu nedamet.
Kalmamış ibadet,
Kalmamış zerafet,
Kalmamış icazet,
Kalmamış keramet,
Kalmamış emânet,
Girmemiş ele hakikat.
Sen en iyisi oralardan bahset.
Kabirden görünür mü o güzelim cennet!
Ya da cehennem-vari sonsuz kıyamet!
Saffet,
Güller orada da açar mı,
Sarı, kırmızı, lacivert?
Yağmurlar yağar mı rahmet rahmet?
Veya Saffet,
Yüzüne vurur mu rüzgarlar şefkat
İle okşayan bir ele benzer,
Letafet.
Yoksa yüze mi vurulur günahlar felaket !
Felaket!
Saffet,
Bana oralardan bahset.
Dünya denilen pörsümüş teravet,
Tazelemiyor beni nihayet.
Biliyorsun Saffet,
Burada insanlar aç ve yoksul, diz boyu rezalet.
Ya da tokluktan azıyorlar sefahet üstüne sefahet.
Sokakları dolduran binlerce cenabet,
Din kavgası yapıyorlar almışlar da icazet.
Saffet,
Bu dünya bir garabet,
Sen boş ver oralardan bahset.
Yeryüzü denilen bu yalancı cennet,
Yer altında buluyor mu nihayet?
Sahi oralarda mı sonsuz bereket?
Orada mı bâkî denen memleket?
Orada mı Tanrı ile muhabbet?
Orada mı meleklerle ziyafet?
Saffet,
Bana biraz olsun oralardan bahset.
Rüyada olsun et be ziyaret!
Ne olur ölmeden önce bi-gayret
Geleceğim yolları nur et!
Küllü nefsin zaikatün mevt!

MISRA-I BERCESTELER

Allah’ı Muhammed’i âlî seven dostânız
Ne Sünnîyiz ne Şii bir hâlis Müslümânız
Nigârî

Pâre pâre olsa da bir pare şefkat eylemez
Ol perî bilmem ne ister bu dil-i sad-pâreden
Sebâtî

Ey Sebâtî olayum dirsen eger vâsıl-ı yâr
Sen dahi hâr olagör tâ tutasuñ yâr etegin
Sebâtî

Ne derdüme dermân it
Ne katlüme fermân it
Bu cevri de her ân it
Lâyık mıdur ey gül-fem
Sebâtî

Bu nasıl adl ü adâlet bu nice lutf u kerem
Kanımuz içdi yine şîr gibi Şirvânlı güzel
Sebâtî

Lügaz
Nedir o bir an uçup giden kuş
Nedir o adım adım gelen kış
Nedir o beyaz sakal beyaz kaş
Nedir o gezin tozun sonu boş (Metînî)

Ey âfet-i cân fitne-i devrân olacaksın
Cânlar yakıcı şîveli cânân olacaksın

Sen mehd-i nezâketde o dem kim süd emerdin
Ben söyler idüm server-i hûbân olacaksın
Sebâtî

Kâf-ı aşka gitdiler sîmurg-ı ankâ seyrine
Gördiler kim aşk imiş sîmurg-ı ankâdan garaz
Sebâtî

Gül gül dimekle gülmez güller güler yüzünsüz
Bî-çâre bülbül itdi çok âh u zâr sensüz
Sebâtî

Terk-i cân itsün cihânda her ki cânânın sever
Aşkdan lâf urmasun ol kimse kim cânın sever
Sebâtî

Sâkiniñ mînâsın alsam elinden
Nûş eylesem mey-i sahbâ dilinden
Cüdâ düşdüm yârânlarıñ ilinden
Gel beri yanıma gör hâlim nedir
Tâlibî

Doğum ve Hayat
Azerbaycan göçmeni bir baba ve Selanik göçmeni bir anneden, her iki menzile bin iki yüz kilometre uzak olan Amasya’da dünyaya geldi. 1969 yılının bir mart sabahında gözlerini açtığı bu âlemi, özgür bir çocukluk döneminde keşfetti. Kırlarda sırt üstü yatıp yeşil otların kokusunu ciğerlerinin son zerrelerine kadar çekme fırsatını nerdeyse her gün yakalayabilmiş şanslı insanlardandı. Belki Amasya yakınında bir karyede doğmuş olması eksiklik gibi görülebilir; ancak insan denilen varlık yer ve zamandan sıyrılabilen, ona “Sen benim için yaratıldın.” diyebilen varlıktır. Hayatının her döneminde kendisi için yaratılan bu evreni anlamaya çalıştı; daha hâlâ da çalışıyor. Kalbinin derinliklerindeki kırlarda, yemyeşil âlemlere uzanıp oradan hissettiği kokuları, romanları, şiirleri ile okurlarına anlatmaya çalışıyor. O kokuları alabilmek için bir “insan” olmak gerektiğini, bu şiirleri ile hissettirmek istiyor. Anlatabilirse ne mutlu ona, anlayabilirse ne mutlu okuyucuya.

Çocukluk
SEKSENLERDE TUZSUZ’DAYIM
Biraz önce evden çıktım. Koşa koşa okula gidiyorum. Pala Dayının evinin önünden geçip çeşmeye doğru salındım. Öyle hızlı koşuyorum ki artık takatim kesildi; durdum. Dalaklandım. Okulun önüne gelinceye kadar karnımı tuttum. İşte Tuzsuz’un Şeker İlkokulu. Yıl 1978 bilemedin 80 yılındayım. Okulun önünden akan çeşmenin kanalında karalastik çizmelerimi yıkıyorum. İçeri girerken Hasan Aga fırçalamasın diye. Sınıfa girmeden kara önlüğümün kıyısından tutan Peyman Hocam gürültü içinde bana “Öğle arası folklor çalışması var!” diyor. Zaten hazırım. İçimde annemin giydirdiği fırfırlı beyaz gömlek var. Utançtan üzerine kara önlük giydim. Hayatımda ilk defa kemerli pantolon ve fırfırlı beyaz gömlek giyiyorum. Bizim Murat, Zafer, Banno (Kürtlerin Muhsin ), Oktay, Emine, Nermin, Dilek görünce benimle dalga geçecekler; ama olsun. Öğretmenim Lütfü dayım. Bana yine zor bir soru soracak ve ben de hemen ağlayacağım.
Hey gidi günler! Siz de hatırlar mısınız, o günleri? Okulun bahçesinde bir seten taşı vardı, ortasından bir ağaç uzatılmış, kamyon tekeri gibi bir taş. Onunla bulgur yarma yaparlarmış. Başınızı kaldırın, hemen çeşmede kadınlar pınarın yalaklarında buğday yıkıyorlar, akşama hedik yemek için sabırsızlanıyorum. Bu hediği kurutup Muhacir Camiinin yanındaki soku taşında döverlerdi; hayret ederdim, nasıl o kase gibi taşa deve başı gibi tokmaklarla sıralı vuruşlar yaparlardı. Soku taşlarının üzerindeki haç işareti Tuzsuz’un bir zamanlar Rum köyü olduğunu gösterirdi.
Caminin yanına gelmişken bir de Karaabdilin dükkanına gidelim mi? İki katlı konak gibi bir evin altındaki bu küçücük dükkan benim için Harry Potter’in hayran kaldığı âlem gibi idi. Benliğimi saran kokusu neydi, lokum kokusu mu, lavanta mı, horoz şekeri mi? Aynı kokuyu Hüsnü Abinin dükkanında da hissederdim. Haydi bir helki ekin kapıp gidelim, karşılığında bisküvi ve lokum alalım desem…
Şöyle kafamı kaldırıp deponun bulunduğu tepeye baktım. Burası bizim için yazın bir stadyum, kışın büyük slalom kayakların yapıldığı alan, düğünlerde de damat giydirme arenası idi. Top oynamak için uygun değildi ama kaymak içi idealdi. Karlar da o yıllarda ne güzel yağardı. Şimdi evden bir gübre naylonuna saman doldurup tepeye çıkıyorum. Kar öyle yağmış ki herkes evi ile yol arasına kürekle yollar açmış. Şimdi kayma zamanı, herkes burada; Şirvanlı’sı Muhacir’i. Kimi güzel bir kızak yaptırmış babasına kimi benim gibi gübre torbası ile. Ama olsun dünyanın en güzel kayak pisti bizim köyde idi. Yörüklerin oraya kadar nerdeyse iki yüz metre.
Bir de damat giydirilen güne gidelim. Damat buraya getiririlir, don gömlek soyulur ve yeni elbiseleri giydirilirdi. Tabii bu sırada etraftan birileri damadın ayakkabısının birini alıp kaçardı. Ortalık arenaya döner, damadın sağdıcı ve düğünün kahyasını alırdı bir telaş. Önce tehdit edip peşine koşulur, olmazsa kaç para istediği sorulurdu. Ama illa ki mutlu son olurdu. “Peygamber cennet selavat” diye diye damat giydirilirdi. Üç gün üç gece süren düğünlerde en çok simsim gecelerini unutmadım. Bakın yine Demir Dayının evin meydanında simsim ateşi yanmış. Kadınlar karanlıkta, uzaktan davulu ve oyunları takip ediyor. Meydanda yanan ateşin üstünden hoplayıp “Heyyyt” diye saldıran ve rakibine arkadan bir şaplak vurup yıkan Cemal dayım. Ama biraz sonra onu da biri kovalayacak. Biraz sonra kurulan halayda da başta dağ gibi heybeti ile Demir Dayımın Mustafa halay başı. Sarı kız oyununu oynarken dönüşleri, sağa sola el çırpışları ne kadar ahenkli. Hepsinin rahmet-i Rahmana kavuştuğuna inanmak ne kadar zor!
Bir de beni en çok Tuzsuz’un evleri ilgilendirirdi. İki tip ev: Halil dedemin iki katlı evi tipindeki, Karaabdil’in, Nesif Dede’nin, Damagire’nin, Hıdır Dayı’nın evleri. İki katlı ama altta iki oda üstte iki oda. Halil dedemin evi bana büyük bir şato gibi gelirdi. Bir de dört odalı ama altı bodrum olan evler vardı. Bunlar galiba Rumlardan kalma idi. Sıtkıye Abla’nın, Hasan dayımın, Pala Memed’in, Kırmızı Osman Dayı’nın evleri bunlardandı.
Hepsinin evini bayramlarda ziyaret eder, ellerini öperdik. Allah hepsine rahmet eylesin.
Şimdi yoruldum. Gidip bizim caminin yanındaki İsmet emmimin ahırın yanındaki, camiye bakan sırta uzanacağım. Yemyeşil otların içine sırt üstü uzanıp yedi-sekiz yaşlarının tüm mutluluğu ile derin bir nefes alacağım. Hanım Nenenin fırınından gelen mayasız kokularına karışan yarpuz kokuları ile gözümü gökyüzüne dikeceğim. Gözlerimi kapatınca Vahit Dayı köyün son kağnısı ile gıcır gıcır sesleri içinde yoldan geçecek. Bugün düğün var gelin alıcı köye yaklaşınca gelin, süslenmiş Ali Osman’ın dolmuşundan müjde yastığını atacak; atlı gençler yastığı almak için büyük bir cenge girecek ve birazdan müjde parasını almak için yoldan geçecekler. Aksakal’ın Zeki, Haydar’ın Yaşar, Haydar Dayı, Mecit Dayı, Akif Dayı, Kara Hüseyin, Cemal Ağa, Hıdır Dayı hatta Necati dayım namaza geliyorlar. Biraz sonra Memet Hoca ezanı okur.
Bir ara gökyüzünün mavi denizine düşmemek için minarenin alemine elimi uzatacağım. Sıkı sıkı tutacağım. Annem çağırana kadar öylece kalacağım.
Ve kendimi yine ellili yaşlarda bilgisayar başında, hüzünlü bulacağım.
Tuzsuz, gerçekten biz sende yaşadık mı?

SON

Bu yazı Ebced, KARİKATÜR, Makalelerim, Moleküler Edebiyat, Şiirlerim kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.